Bilinmezlikler ve Geçirgen Yüzeyler: "Bilinmeyene Doğru" sergisi üzerine tasarım notları

Emirhan Altuner

9 Ağustos 2022

1 2 <i>Bilinmeyene Doğru</i>, Salt Galata yerleşimi (Görsel: Emirhan Altuner)<br />
Bilinmeyene Doğru, Salt Galata yerleşimi (Görsel: Emirhan Altuner)

Bilinmeyene Doğru sergisi 28 Mayıs 2022’de Salt’ın iki yapısında eş zamanlı olarak ziyarete açıldı. Yaklaşık yedi yıldır bu geçici mekânlarda gerçekleştirdiğim tasarım ve üretim deneyleri bazı kararları kolaylaştırsa da izleyicinin kurgusal bir ortamdaki deneyimi üzerine kafa yormak hâlâ merak uyandırıcı.

Sergi tasarımı çeşitli fikirlerin üç boyutlu mekâna, grafiğe veya hareketli imgeye dönüştürülerek sunulduğu bir temsil biçimi; ancak mimarlık eğitimindeki iki ve üç boyutlu temsilden fazlası, izleyicinin ve hatta tasarımcının mekânı deneyimleyebildiği “canlı” bir pafta. Onu özel kılan, izleyen ve izlenenin aynı ortamda bulunması. Eğer Walter Benjamin’in üzerinde durduğu, nesnenin şimdi ve buradalığına bağlı aura üretimi gerçekten de varsa, sergi mekânı bunu hareketli görüntü gibi iki boyutlu temsillere kıyasla çok daha hızlı şekilde gerçekleştiriyor ve temsili “canlı bir deneyime” dönüştürüyor.

İsminden ve içeriğinden mütevellit, tasarım başlangıcı için birden fazla ilham kaynağı ve anahtar kelime sunan Bilinmeyene Doğru, bu süreçte bazı kavramsal ve mekânsal tartışmaları körükledi. Geniş bir zaman aralığına dair içerik sunan buluntu görüntü odaklı filmler; izleyiciye daha geniş bir yorum alanı bırakan, zamansız/ifadesiz denebilecek bir yazı karakterine zemin hazırladı. Gündelik hayatın, fabrikadaki üretimlerin ya da yönetimsel faaliyetlerin mekanikliği, tezat oluşturacak şekilde mekândaki yerleşim düzenini özgürleştirirken Salt yapılarının fiziksel sınırlarını da aşmaya çalıştı. Sergiye dair tüm tartışmaların merkezindeki “bilinmezlik” kavramıysa, daha önce ihtiyaç duymadığımız ama basit bir şeffaf malzemenin kullanımını gerekli kıldı.

2 <i>Bilinmeyene Doğru</i>, Salt Beyoğlu girişi (Fotoğraf: Mustafa Hazneci)<br /><br />
Bilinmeyene Doğru, Salt Beyoğlu girişi (Fotoğraf: Mustafa Hazneci)


Bilinmeye Doğru sergisine dair ilk izlenim, sergi süresince kapalı tutulan Salt Beyoğlu kapılarıyla sağlanıyor. Yapı girişi hem sıkça kullanıldığı üzere grafik bir yüzey hem de Forum’daki film için karanlık bir ortam oluşturuyor. Mordan somon rengine dönüşen degrade arka plan sergide yer yer izleyici karşısına çıkan ve ışık filtreleriyle oluşturulan ortamların habercisi. Yaşantımızdaki mekanikleşme haricinde kamera lenslerini de referans alan çemberler ise tanıdık olandan henüz keşfedilmemiş olana doğru açılan üç boyutlu bir uzama dönüşüyor.

3 <i>Bilinmeyene Doğru</i>, Salt Beyoğlu Forum’da yer alan sergi metni duvarı (Fotoğraf: Mustafa Hazneci) <br /><br />
Bilinmeyene Doğru, Salt Beyoğlu Forum’da yer alan sergi metni duvarı (Fotoğraf: Mustafa Hazneci)


Gösterimdeki filmlerin üretim yılı Berlin Duvarı’nın yıkıldığı 1989 sonrasına tekabül etse de, arşiv görüntülerinin kullanımı serginin odaklandığı zaman aralığını genişleterek kurmacadan deneysele hareketli imgenin farklı formlarını da sunuyor. Bu durum dönem veya üslup özelinde baskın bir tasarım dilini iyi anlamda imkânsız kılarken; mekân kurgusu, tasarımın filmlere müdahalesi ve filmlerin birbirlerine göre hiyerarşik düzeninin sorgulanmasına yol açıyor.

Tırnaksız yazı karakterleri, üretimi ve popüler olduğu dönem itibarıyla tekdüze ve mekanik bir hissiyat verir. Hatta bir yazı karakterine ait her harf diğer harflere üstünlük kurmadan, tek bir kalıptan çıkmış gibi görünür. Yazı karakterinin kendi içindeki bu sakinliğini sadece küçük harf kullanarak baskın hâle getirmek de mümkün. Bu niyetin bir sonucu olarak, sergi ismi ve mekândaki sanatçı isimlerinde sadece küçük harf kullanılmasıyla “bilinmezlik” kavramı, bir anlamda “zamansızlığa” ve “ifadesizliğe” dönüşüyor.

4 1 Salt Beyoğlu Forum’da karşılaşılan ilk görüntü, Diane Severin Nguyen’in <i>IF REVOLUTION IS A SICKNESS</i> [EĞER DEVRİM HASTALIKSA] (2021) filmi (Fotoğraf: Mustafa Hazneci)
Salt Beyoğlu Forum’da karşılaşılan ilk görüntü, Diane Severin Nguyen’in IF REVOLUTION IS A SICKNESS [EĞER DEVRİM HASTALIKSA] (2021) filmi (Fotoğraf: Mustafa Hazneci)

5 Forum’dan sonra Kış Bahçesi’nde görülen, Nathalie Djurberg’in <i>Monster</i> [Canavar] (2011) filmi (Fotoğraf: Fatma Çolakoğlu)
Forum’dan sonra Kış Bahçesi’nde görülen, Nathalie Djurberg’in Monster [Canavar] (2011) filmi (Fotoğraf: Fatma Çolakoğlu)

Önceki yerleşimlerinde de bir perde barındıran IF REVOLUTION IS A SICKNESS [EĞER DEVRİM HASTALIKSA], Forum’da daha büyük bir ölçeğe ulaşıp, izleyen ile izlenen arasındaki sınırları ve birbirlerine göre konumlarını sergi başlangıcından itibaren muğlaklaştırıyor. Kırmızının farklı tonlarındaki karo halılar, büyük perdeler ve görüntü ardındaki ışıklarla çevrelenen izleyici sahneye davet ediliyor. Kolonlar arasında bazı açılardan eksik/anlaşılmaz görünen film, yapısal engeller sebebiyle izleyiciye doğrudan gösterilmiyor. Burada “bilinmezlik” kavramının “merak uyandırıcı” bir unsur olarak yorumlanışı, yerleşim sırasına göre bir sonraki film olan Monster [Canavar] ile Kış Bahçesi’ndeki bitkiler arasında devam ediyor.

Salt Beyoğlu’nun 2. ve 3. katlarında karşılaşılan farklı şeffaf yüzeyler; polikarbon levhalar ve tüller (GIF: Emirhan Altuner)

Bu yerleşimleri kurguladığımız süreçte, Salt’ın fiziksel yapısına daha fazla bakar olduk. Taşıyıcı elemanlar ya da yapıdaki farklı mekânların sınırları, görüntüyü izleyici karşısına doğrudan çıkaran ya da bilinçli şekilde saklayan bakış açıları, zeminde veya tavanda kaplanan yüzeyler odağımızda oldu. Bir video sergisinin zorunlu kıldığı karanlık oda ihtiyacı, perde ve koyu renkli tüller haricinde şeffaf polikarbon levhaların kullanımıyla yeniden yorumlandı. İçindeki kanallar sayesinde ışığı çarpıtan bu malzeme, sadece ham hâliyle dahi görüntüyü bozma konusunda oldukça becerikliydi.

Forum ve Kış Bahçesi’nde başlayan düşüncenin artarak devamını sağlayan bu tasarım unsurları, ikinci ve üçüncü katlarda farklı şeffaflık derecelerinde yüzeyler sunuyor. Böylelikle malzeme, bu yüzeylerin ardındaki görünmeyene dair merak uyandırıcı bir araç olarak kullanılırken, “bilinmezlik” kavramı da artık en basit anlamıyla “tanımlanamayan veya henüz tanımlanmamış olana” evriliyor.

7 Salt Beyoğlu 3. kat yerleşiminde yapının sınırlarına aykırı yerleşen film mekânları; sol üstte Deimantas Narkevičius, <i>Into the Unknown</i> [Bilinmeyene Doğru] (2009) ve sağ altta Oleksiy Radinsky, <i>Circulation</i> [Ring Hattı] (2020) film yerleşimleri
Salt Beyoğlu 3. kat yerleşiminde yapının sınırlarına aykırı yerleşen film mekânları; sol üstte Deimantas Narkevičius, Into the Unknown [Bilinmeyene Doğru] (2009) ve sağ altta Oleksiy Radinsky, Circulation [Ring Hattı] (2020) film yerleşimleri

Daha geniş ölçekte; plan düzleminde, film mekânlarının yapının fiziksel sınırlarıyla olan çekişmesi devam ediyor. Polikarbon levhalar, perdeler ve tüller gibi tasarım unsurlarının başlattığı merak hissi, her bir film için oluşturulan bu mekânların konumlanışıyla da devam ediyor. Görüntü çoğunlukla yapının duvarlarına paralellik göstermeden yerleştirilirken, belli belirsiz şeffaf sınırlarıyla film mekânları, yapının dışına taşıyormuş hissi uyandırıyor. Böylece filmin mekanikliği karşısında film mekânı keskin sınırlarından kurtularak özgürleşiyor. Zemini kısmen kaplayan karo halılar da bu bitmemişlik ve belirsizlik hissinin tamamlayıcısı. Ayrıca Forum’daki kırmızı ışığın devamı niteliğindeki sarı ve mavi filtreler, izleyiciyi filme yönlendiren belli belirsiz bir rota oluşturuyor.

Böylece sergi mekânı, bir yanda yapının fiziksel ve açıkça gözlenebilir sınırları, diğer yanda baskın olmayan, bitmemiş, şeffaf ya da yarı geçirgen veya görüntüyü çarpıtan tüm tasarım unsurlarının bir araya gelmesiyle inşa ediliyor. Filme dair bilgiyi renkli ışıklar, perde ardındaki ses veya şeffaf polikarbon yüzeylerin imkân verdiği ölçüde fark eden izleyici, ona ulaşabilmek için hareket ediyor, arayışa giriyor. Belki de bir sergi mekânının en önemli niyetlerinden biri tamamlanıyor; her bir izleyici, bu hareketli görüntüleri ararken kendine has bir aura deneyimiyle mekânsal keşfe çıkıyor.

***


Emirhan Altuner, lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisansını aynı üniversitede, sergi ve film gibi kurgusal mekânların fiziksel ve kavramsal üretimine odaklanan “Aurama: Kurgu-Mekânda Bir Çeşit Görme Asistanı” başlıklı teziyle tamamladı. 2016’dan bu yana Salt Araştırma ve Programlar’da sergi tasarımı ve prodüksiyon uzmanı olarak çalışıyor. Film ve film mekânı üretimi, iki ve üç boyutlu mekânsal temsiller ve görme biçimleri üzerine düşünmeye devam ediyor.
PAYLAŞ