Arsuz Otel: Doğu Akdeniz Kıyısında Bir Odak Noktası
Burcu Kütükçüoğlu
25 Nisan 2025

Arsuz Otel inşaatı, 1960’lar
Mıstıkoğlu aile arşivi
Mıstıkoğlu aile arşivi
Akademisyen Burcu Kütükçüoğlu, Akdeniz kıyılarında yerel kültür ile ilişkilenen modern yapılar üzerine yürüttüğü araştırmayı temel alan bu yazısında, 1960’lardaki inşasından 6 Şubat depremleri sonrasına, Arsuz Otel’in mimari mirasını kentsel doku ve sosyal yapıyla ilişkili olarak değerlendirdi.
Bazı yapılar vardır, maddi varlıklarının ve gündelik işlevlerinin çok ötesinde anlamlar taşırlar. Adını Hatay’ın Akdeniz kıyısındaki ilçesinden alan Arsuz Otel tam olarak böyle bir yapı. Bu yazıda, 1960’ların başındaki inşasıyla Arsuz’da turizmi ve modern yapılaşmayı başlatan, takip eden yıllarda ilçedeki sosyal hayatın merkezi hâline gelen ve 6 Şubat depremlerinde yıkılmasına rağmen bölgede sosyal psikolojiyi ayakta tutma görevi üstlenen bu otelin hikâyesini ve sahip olduğu çok katmanlı değeri aktarmaya çalışacağım. Çalışacağım diyorum çünkü ben, yakın dönemde Akdeniz modernizmi üzerine bir akademik araştırmanın parçası olarak Arsuz’la tanışmış, ona dışarıdan bakan ancak tuhaf bir biçimde de yakın hisseden bir yabancıyım. Nesiller boyunca Arsuz’da yaşamış, bu coğrafyanın özellikleriyle yoğrulmuş ve onu biçimlendirmiş aileler var. Yaptığım araştırmalar çerçevesinde, bu ailelerin bazılarından Arsuz Otel’in onlar için anlamını dinleme fırsatım oldu. Bu vesileyle, yazının ortaya çıkmasına anlatılar ve belgelerle destek veren Arsuzlu dostlarıma peşinen teşekkür etmek isterim.1
Ücra Bir Sayfiye, Modern Bir Yapı
Otelin hikâyesine geçmeden önce kısaca Arsuz’dan bahsetmekte fayda var. Hatay’ın Antakya ve İskenderun gibi büyük kentlerine kıyasla daha az tanınan Arsuz, en az onlarınki kadar geriye giden bir tarihe ve eşsiz coğrafi değerlere sahip bir kıyı yerleşimidir. Amanos Dağları ile Akdeniz arasında kalan ve çok sayıda akarsuyla beslenen verimli bir ovanın kıyısında yer alan Arsuz’daki ilk yerleşimlerin Paleolitik Çağ’a tarihlendiği ve Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar, Araplar, Bizanslılar tarafından yönetildiği dönemler boyunca Doğu Akdeniz’de küçük ama önemli bir liman kenti olma özelliğini koruduğu biliniyor.2 Osmanlı topraklarına katıldığı 16. yüzyıldan itibaren mütevazı bir kıyı nahiyesi olarak kayda geçen Arsuz, 20. yüzyıl başında Hatay’daki tüm yerleşimler gibi Arap, Fransız ve Türk etkileriyle biçimlenmiş çok kültürlü ve çok dinli bir yapı sergiler.3 Bu dönemde yerleşim, Arsuz Çayı üzerinde geleneksel yapılardan oluşan küçük bir merkez ile deniz kıyısındaki tek tük yapılardan oluşmakta; tarım ve balıkçılıkla geçinen bir nüfusu barındırmaktadır. 20. yüzyılın başındaki bu tablo, Hatay’ın Türkiye’ye katıldığı 1939’a ve hatta 1960’ların başına kadar büyük bir değişiklik göstermez.



1960-1964 yıllarında Hatay Valiliği yapan Muammer Ürgen, göreve başladığı dönemde ahbapları olan Antakyalı Mıstıkoğlu ailesini, Arsuz’da modern bir turistik tesis inşa etmeleri konusunda cesaretlendirir. Ailenin bu girişimde bulunması durumunda Arsuz’a altyapı ve ulaşım desteği sağlayacağı sözünü verir. 1950’lerin ortasından itibaren Antakya yakınlarındaki bu sayfiyeye tatil amaçlı gelip gitmekte olan Alaeddin ve Raşide Mıstıkoğlu, 1961 yılında deniz kıyısındaki 7-8 bitişik parseli satın alıp otel yapımı için ilk adımı atarlar. Fransızca bilen ve dönemin Fransız dergilerindeki otelleri ilgiyle takip eden Raşide Hanım için bu proje özel bir heyecan kaynağı olur. Arsuz Otel’in temellerinin atıldığı bu yıllar, Akdeniz bağlamında kökten bir kültürel değişimin yaşandığı döneme denk gelir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Fransa ve İtalya’nın güney kıyıları başta olmak üzere Akdeniz’in birçok bölgesinde turizm, öncelikli bir yeniden yapılandırma aracı ve önemli bir ekonomik değer olarak devreye girer. Öncelikle Avrupa’nın Akdeniz kıyılarını dönüştüren bu furya, hızla Türkiye, Lübnan, Tunus gibi ülkelere de yayılır ve büyük denizin çevresindeki hemen her yerde turistik tesisler belirmeye başlar.4 Begüm Adalet’in Hotels and Highways: The Construction of Modernization Theory in Cold War Turkey [Oteller ve Otoyollar: Soğuk Savaş Türkiyesi’nde Modernleşme Teorisinin İnşası] isimli kitabında anlattığı gibi, savaş sonrası Türkiye’de Amerikan Marshall Yardımları ve devlet politikaları ile desteklenen turizm hareketi, 1950’lerden itibaren Anadolu kıyılarının biçimlendirilmesinde önemli rol oynar.5 Turizmin bu dönemde ortaya çıkan deniz ve plaj odaklı yeni biçiminin ancak bireysel mobilitenin mümkün kılınmasıyla, yani otomobiller ve otoyol ağlarıyla etkin biçimde var olabileceği görülür. Bu bağlamda, Vali Ürgen’in Arsuz’da plaj turizmine hizmet edecek bir otel ve onu destekleyecek otoyol önerisi, Batı Akdeniz ile Ege kıyılarında yüzyıl ortasında başlayan dönüşümün doğu kıyısındaki bir yansıması olarak düşünülebilir.

Mıstıkoğlu ailesi 1962 yılında, henüz Akdeniz kıyı turizmi furyasına dâhil olmamış olan Arsuz’da, satın aldıkları arsalardan birinde bulunan mevcut yapıyı sekiz odalı bir motel olarak hizmete açar. Ancak otelin asıl projesi, Fransa ve İsviçre’de mimarlık ile şehircilik eğitimini tamamlayarak Antakya’ya dönen genç mimar Vilyam Azaroğlu tarafından daha sonra çizilir. Antakya doğumlu Azaroğlu, ilkokuldan sonra eğitimine Beyrut’ta devam etmiş; ardından Paris’te mimarlık, İsviçre’de şehircilik okumuştur. Dolayısıyla otelin projesi, hem bölgenin kültürüyle yoğrulmuş hem de modernizmin en parlak döneminde Avrupa’da eğitim görmüş bir tasarımcının elinden çıkar. 2019’da yayımlanan bir söyleşide Arsuz Otel’i en sevdiği projelerinden biri olarak tanımlayan Azaroğlu, tasarım sürecini şu sözlerle ifade eder: “Diğer sevdiğim projem, Arsuz Oteli’dir. Türkiye, 1960’ların başında turizm sektörüyle henüz tanışmamıştı. […] Arsuz Oteli’ni tasarlarken, Akdeniz mimari kültüründen esinlendim. Bu tasarımı yaparken bir yıl süreyle deniz suyunun sıcaklığını, rüzgârın akış hızını ve yönünü, güneşin doğuş yönünü ve dönüşümünü izledim.”6

Süreç sonunda ortaya çıkan proje, yalın ve modern bir mimari dile sahip, bol açıklıklı ve balkonlu, manzaraya ve rüzgâra doğru yönlenmiş; yatay vurgulu, L-planlı prizmatik kütlesinin bir kolu çaya, diğeri ise deniz kıyısına paralel duran iki katlı bir yapıdır. Otel bu özellikleriyle, 1930’lardan itibaren bilhassa Avrupa’nın güney kıyılarında görülen bir biçem olan Akdeniz modernizminin bölgedeki temsilcisi olarak yorumlanabilir.7 Bu biçemin örneklerini oluşturan öncülleri gibi Arsuz Otel de modernizmin sarih dili, işlevselliği ve rasyonel kurgusu ile yerel coğrafi koşulların ve yaşam kültürünün gerektirdiği nitelikleri bir araya getirir. Zamanın ruhunu ustaca yakalayan mimar Azaroğlu’nun projesiyle biçimlenen bu modern otel, 1963-1964 yıllarında inşa edilerek 1965’te açılır. Bu esnada Vali Ürgen Paşa da verdiği sözü tutmuş; Arsuz’a gelen ilk asfalt yolu, çayın üzerindeki betonarme köprüyü ve köy meydanında Paşa Çeşmesi olarak anılan çeşmeyi yaptırmıştır.

1960’lar ve 70’lerde otel, bölgede bir ilk olması nedeniyle büyük bir çekim merkezi oluşturur. Antakya, İskenderun, Adana ve Gaziantep gibi çevre illerin yanı sıra 1979’a kadar vize uygulaması olmamasının da avantajıyla Suriye ve Lübnan’dan gelen misafirler âdeta otelin müdavimleri olurlar. Otelin o dönemde Lübnan’da açılan ve hem devlet politikaları hem de yoğun propagandalar aracılığıyla dünyaya pazarlanan turistik tesislerle yarışır konumda olması ve bu ülkeden turist çekebilmesi önemli bir başarı olarak yorumlanabilir.8 Nitekim Arsuz Otel sahiplerinden Suat Mıstıkoğlu da bu yıllarda Suudi Arabistan’dan dahi kalabalık ailelerin vagonyer jipleri ile otele tatile geldiklerinden bahseder.9 Ayrıca Hatay’ın stratejik konumu nedeniyle Orta Doğu’ya buradan geçiş yapan diplomatik misyon üyeleri de otelde sıkça konaklarlar. Artan ilgi ve talebi karşılayabilmek amacıyla, 1968-1970 yıllarında otele iki kat eklenir ve 1976’da bir ek bina için proje yapılır. Antakyalı mimar Hikmet Karabay’ın tasarımı olan ve denizden bakıldığında eski bloğun sağ tarafına yerleşen bu dört katlı yeni bina, 1980’de hizmete açılır. Otel bu dönemde aldığı şekli ve büyüklüğü 6 Şubat depremlerine kadar korur.


Otelin Kimliği ve Rolü
Açıldığı günden bugüne Arsuz Otel’in rolü ve etkisi sıradan bir turistik tesisten beklenin çok ötesinde olmuştur. Yukarıda da açıklandığı gibi öncelikli işlevi, Hatay’da ve hatta bölgede kıyı turizmini başlatan ilk tesislerden biri olması; bunu da mimari açıdan nitelikli, hem modern hem de Akdenizli bir yapıyla gerçekleştirmesidir. Bunun uzantısı olarak otelin bir başka önemli etkisi, Arsuz’un kıyı şeridindeki modern yapılaşmayı tetiklemiş olmasıdır. 1960’ların başında Arsuz’daki yapılaşma, çay kenarında ve denizden 250-300 metre kadar içeride konumlanmış, köy içi olarak adlandırılan Osmanlı dönemi yerleşimi ve deniz kıyısında yer alan Askeriye, TCDD kampı, Orman İşletmesi, Arsuz Otel bitişiğindeki Sayek ailesine ait konak ile İskenderunlu ve Antakyalı ailelere ait birkaç sayfiye evinden ibarettir. Otelin Arsuz Çayı ile deniz kıyısının kesişimindeki noktaya âdeta bir mafsal gibi yerleşmesi ve temel altyapıların beldeye gelmesini takiben, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında Arsuz’un kıyı şeridi boyunca kuzey yönünde bir yapılaşma başlar. Günümüzde hâlen önemli bir kısmı ayakta olan bu yapıların çoğu bölgenin varlıklı aileleri tarafından yaptırılan sayfiye evleri ve apartmanlarıdır. Bunlar arasında, denize en yakın sırada mimar Abdullah Sayek’in tasarlayıp inşa ettiği Sayeklere ait modern aile evi, o dönemde Antakya’da da birçok apartman binası yapan Vilyam Azaroğlu’nun tasarladığı çok katlı yapılar ve Makhzoumi, Baki, Khoury gibi ailelere ait sayfiye evleri yer alır.10 Kıyıya paralel giden İskender Sayek Caddesi ile deniz arasındaki bu şeritteki yapıların hemen hepsi dönemin modernist estetiği ile Akdenizli ögeleri birleştiren bir dile sahiptir. Benzer yapılar zamanla caddenin diğer tarafında da yükselmiş ve önemli bir modern mimarlık mirası alanı hâline gelen bu kıyı şeridine eklenmiştir. Ancak 1980’lerden itibaren, Türkiye’nin birçok kentinde ve Ege/Akdeniz kıyılarının hemen her yerinde olduğu gibi hızlı ve niteliksiz bir yapılaşma Arsuz’un kentsel dokusunu kıyıdan içeriye doğru genişletmiş; merkezinin güneyindeki Konacık mevkinde birçok yazlık site inşa edilmiştir. Bu dönemdeki kontrolsüz yapılaşmaya rağmen Arsuz, makul bir kentsel ölçeği ve kimlikli bir Akdeniz kıyı silüetini korumayı başarmıştır.

Arsuz Otel’in sadece yerleşimin fiziksel morfolojisine değil, sosyal hayatına da önemli etkisi olmuştur. 1974 Kıbrıs Harekâtı’na kadar, yaz aylarında her cumartesi günü otelde, Türkiye ve yurt dışından sanatçılar ile orkestraların sahne aldığı danslı balolar düzenlenir. Hemen her türlü dernek toplantısı, bayram kutlamaları, resmî kurumların toplantıları, sanat bienalleri gibi etkinlikler otelin ortak mekânlarında yer alır. 1980’lerden itibaren Akdeniz genelinde plaj turizmi yapılan tüm kıyı kentlerinde olduğu gibi Arsuz’da da gece hayatı yaz aylarında haftanın her gününe yayılırken, otel merkezî konumunu korur. Bu noktada, Türkiye’deki plaj kültürünün 20. yüzyıl başında İstanbul’da başladığını, 1930’lardan itibaren karışık (kadın-erkek birlikte) kullanıma izin veren uygulamalar ve devlet politikaları ile desteklenen bir modernleşme aracı olarak işlev gördüğünü hatırlamakta fayda var.11 İstanbul’un Florya, Kilyos, Caddebostan gibi sayfiyelerinde başlayan ve orta sınıfın—deniz ile güneşe ek olarak—modern eğlence biçimlerine erişimini mümkün kılan bu plaj hareketi, daha önce de bahsedildiği üzere 1950’lerde Ege ve Akdeniz kıyılarına doğru yayılmıştır. Bu anlamda Arsuz Otel’in, batıdaki gelişmeleri hızlandırılmış biçimde doğu kıyılarına taşıyan bir elçi niteliği taşıdığı söylenebilir. Otel ile gelişen plaj kültürü, tüm Akdeniz kıyılarında olduğu gibi Arsuz’a da daha önce görülmemiş bar, diskotek, kıyı restoranı, kafe gibi mekân ve eğlence tipolojileri getirir. 1994 yılında belediye statüsü kazanan Arsuz, artık bölgede tanınan ve yazları yoğun bir mevsimsel nüfusu ağırlayan turistik bir beldedir. Otel de bu yıllarda sık sık yerli ve yabancı basında haber olur ve popüler turizm rehberlerine girer. Örneğin Fodor’s Seyahat Rehberi‘nde, keyifli bir “eski dünya oteli” olarak bahsedilen tesisin özellikle lobisinin, eski moda yer karoları ve piyanosuyla bir çeşit belle époque Güney Fransa hissiyatı verdiği anlatılır.12 Ancak Orta Doğu’daki siyasi gelişmeler ve vize uygulamaları nedeniyle Lübnan, Suriye ve diğer Arap ülkelerinden gelen misafirlerin sayısı 1990’larda oldukça azalır ve Arsuz daha çok iç turizme hitap eder hâle gelir. Dönemsel değişikliklere rağmen, 2023’teki depremlere kadar bölgenin en popüler turistik tesislerinden biri olan otel, Arsuz’un toplumsal hafızasının yaşatıldığı sosyal bir odak olma özelliğini korur.


Deprem ve Sonrası
Bilindiği üzere, 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerde en büyük hasara uğrayan illerden biri Hatay olur. Antakya ve İskenderun’da büyük yıkımlar ve can kayıpları yaşanırken Arsuz, fay hattına olan mesafesi ve alçak katlı, düşük yoğunluklu yapıları nedeniyle, yakındaki büyük şehirlere oranla daha az yıkıma maruz kalır. Buna rağmen, ilçede 2.000 civarında yapı yıkılmış veya kullanılamayacak derecede hasar görmüştür.13 Bölge halkı için sembolik öneme sahip Mar Yuhanna Ortodoks Kilisesi ve İskender Sayek Kültür Evi bu yapılar arasındadır. Arsuz Otel de depremde ciddi derecede hasar almıştır. 1980’de açılan yeni blok depremin etkisiyle yıkılır ve otelin eski kısmı da bu nedenle zarar görerek kullanılamaz hâle gelir. Otelden geriye sadece, tek katlı bağımsız bir blok olan “belle époque hissiyatlı” lobi mekânı—ki burası Vilyam Azaroğlu’nun tasarladığı eski kısma ait projenin parçasıdır—ve plaj strüktürleri kalır. Depremin turizm faaliyetlerinin yoğun olmadığı bir dönemde meydana gelmesi yüksek sayıda can kaybını önlemiş; o esnada otelde kalan Mıstıkoğlu ailesi üyeleri yıkılan kısımdan sağ olarak çıkarılmıştır. Suat Mıstıkoğlu, enkazdan çıkarıldığında hissettiklerini şöyle ifade eder: “Depremden çıktığım sabah, karanlığın aydınlığa dönüştüğü an gördüm ki mandalina ağacı çiçek açmış. Dedim ki; hayat devam ediyor ve sosyal hayatı da devam ettirmeliyiz.”14


Depremin ardından, çevre illerde konutları yıkılmış ya da hasar görmüş ve Arsuz’da yazlık evleri bulunan büyük bir nüfus kalıcı olarak ilçeye yerleşir. Ayrıca ilçe sınırları içinde Gözcüler ve Nardüzü mevkilerinde yaklaşık 7.200 kişinin barınabileceği iki büyük konteyner kent kurulur. Resmî kayıtlara göre 100.000 kişinin yaşadığı Arsuz’un nüfusunun depremden bu yana üç misli arttığı tahmin edilmekte; bu durumun, kentin yapı stoğu ve altyapısına getirdiği yüke karşın yaz-kış süren, kayda değer bir sosyal canlılık meydana getirdiği görülmektedir.15 Deprem sonrası oluşacak bu dönüşümü öngören Mıstıkoğlu ailesi, Arsuz Otel’in yıkılan kısımlarının enkazını hızla kaldırarak ayakta kalan lobi yapısını restorana çevirir. Aynı zamanda, depremden zarar görmemiş hafif strüktürlerin yer aldığı plaj kısmını da 2023 yazında faaliyete geçirirler. Otel, tarihsel kimliğiyle uyumlu olarak, depremden sonra da Arsuz’a sığınmış olan ve büyük bir travmadan çıkan Hataylılar için önemli bir sosyal merkez işlevi görmeye devam eder ve açılışından bu yana ilk kez yaz-kış kullanılan bir odak mekâna dönüşür. 2023 yılında 29 Ekim ve yılbaşı kutlamaları, depremzedeler için derneklerin düzenlediği çeşitli yardım toplantıları, konserler ve Şubat 2024’te depremin ilk yıldönümü anması, Arsuz Belediyesi’yle iş birliği içinde otelin lobi mekânı ve giriş avlusunda gerçekleşir. Deprem sonrasında otel arazisinde oluşan boşluk âdeta bir vakum görevi görerek ilçenin hafızasını korumayı ve kendine özgü yaşantısını sürdürmeyi arzu eden Arsuzluları kendine çeker. Böylece otel, kuruluşundan itibaren üstlendiği sosyal odak rolünü tüm olumsuzluk ve imkânsızlıklara rağmen sürdürür.

Sonsöz
1950’ler ve 60’larda Türkiye dâhil birçok Akdeniz ülkesinde savaş sonrası yeniden yapılanma ve modernleşmede önemli rol oynayan oteller, kentlerdeki yeni odak noktalarını veya kıyılardaki az bilinen yerleri işaretleyerek altyapı ve yerleşimlerin yayılımına rehberlik etmiştir. Anadolu’nun Ege ve Akdeniz kıyıları, bu dönemde devlet eliyle ve özel girişimlerle inşa edilen oteller ve buna paralel olarak yayılan otoyol ağı ile keşfedilmeye başlamıştır. Tusan Oteller zinciri ve Club Med bu girişimlerin öncüleri arasında sayılabilir.16 Ek olarak, yüzyıl ortasında inşa edilen oteller, artık Uluslararası Biçem (International Style) olarak anılan modern mimarlığın yayılımına da hizmet etmiştir. Ancak bu dönemde Akdeniz coğrafyasında inşa edilen otellerin dili, soyut bir yüzyıl başı modernizminden ziyade yerellikle sentezlenmiş, bulundukları yerin yaşantısını, yapı kültürünü ve iklimini yansıtan yeni bir anlayışı temsil eder. Bu tesisler aynı zamanda, modern yaşam kültürü ve sosyal hayatın deneyimlendiği birincil mekânlar olmuştur. Özel gün veya bayram kutlamalarının birçoğu modern otellerde yapıldığı gibi, yeni bir olgu olan plaj tatili de orta sınıf tarafından ilk olarak bu dönemde inşa edilen turistik tesislerde deneyimlenmeye başlamıştır. Bu anlamda, Türkiye turizminin erken yıllarında inşa edilen otellerin ülkenin modernleşme süreci ile kolektif hafızasındaki yeri yadsınamaz.17
Yüzyıl ortasında inşa edilen otellerin yukarıda bahsedilen tüm özellik ve işlevlerine sahip olan Arsuz Otel, yapılış biçimi, konumu ve günümüze kadar uzanan hikâyesiyle Türkiye turizm tarihinde yerini almış özgün bir vakadır. 1950’ler ve 60’larda inşa edilen modern kıyı otellerinin hemen hepsi ya el değiştirmiş ve dönüştürülmüş ya da yıkılmıştır. Buna karşılık Arsuz Otel, ana yapıya eklenen bir blok ve ufak renovasyonlar dışında hiçbir değişikliğe uğramadan, ama daha da önemlisi, kurulduğu zamanki atmosferi ve misyonunu koruyarak 6 Şubat depremlerine kadar varlığını sürdürmüştür. Bu sürekliliğin ve istikrarlı duruşun arkasında belli sebepler vardır. Otelin hâlen kurucu aileye ait olması (Mıstıkoğlu ailesinin ikinci ve üçüncü nesli) ve onların deyimiyle “Akdeniz’de huzurlu bir çıkmaz sokak” olan Arsuz’da yer alması, bu sebepler arasında sayılabilir. Her ne kadar son yıllarda yapılı alanı genişlemiş, turizm tesisleri ile yazlık konutların sayısı artmış olsa da ilçe, hem kendine özgü sosyal yapısı ve yaşam biçimini hem de makul ölçeğini depreme kadar korumuştur. Son iki yılda ise muhtemelen Arsuz’un tarihinde görülmemiş bir dönüşüm yaşanmaktadır. Deprem sonrasında artan nüfusa paralel olarak, bölge halkı için sembolik değeri olan birçok ticari işletme Antakya ve İskenderun’dan ilçeye taşınmış; burada hizmet vermeye başlamıştır. Arsuz Köyiçi’nin âdeta Antakya Çarşı’ya dönüştüğüne dair yorumlar bu dönüşüme işaret etmektedir.18 Diğer yandan depremde zarar görmüş sembol yapılar ayağa kaldırılmaya ve kentin hafızası korunmaya çalışılmaktadır. Antik döneme uzanan bir tarihe, köyleri ve tarım arazileriyle eşsiz bir kültürel peyzaja, geleneksel ve modern ögeleriyle değerli bir mimarlık mirasına ve çok kültürlü bir sosyal yapıya sahip bu kıyı yerleşiminin kolektif hafızasını etkin biçimde temsil eden kurumlardan biri şüphesiz Arsuz Otel’dir. Bu nedenle Arsuz Otel’in Türkiye mimarlık ve toplumsal tarihi içindeki değerinin teslim edilmesi ve geleceğine dair yapıcı fikirler üretilmesi, tekil bir turistik tesisin yaşatılmasından öte modern Akdeniz kültürünün korunması ve desteklenmesi yönünde önemli bir adım olacaktır.

- - -
Doç. Dr. Burcu Kütükçüoğlu, 1995 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. 1999’da Universitat Politècnica de Catalunya’dan yüksek lisans, 2012’de İstanbul Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Araştırma ve yayın yaptığı alanlar arasında modern mimarlık tarihi ve kuramı, görsel kültür çalışmaları, fotoğraf tarihi ve kuramı ile Akdeniz kültürel peyzajları, yerel mimarisi ve modern mirası yer almaktadır. 2012 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde tam zamanlı öğretim üyesi olarak çalışmakta; hâlen Mimarlık Tarihi ve Kuramı Yüksek Lisans Programı’nın direktörlüğünü yapmaktadır.
Bazı yapılar vardır, maddi varlıklarının ve gündelik işlevlerinin çok ötesinde anlamlar taşırlar. Adını Hatay’ın Akdeniz kıyısındaki ilçesinden alan Arsuz Otel tam olarak böyle bir yapı. Bu yazıda, 1960’ların başındaki inşasıyla Arsuz’da turizmi ve modern yapılaşmayı başlatan, takip eden yıllarda ilçedeki sosyal hayatın merkezi hâline gelen ve 6 Şubat depremlerinde yıkılmasına rağmen bölgede sosyal psikolojiyi ayakta tutma görevi üstlenen bu otelin hikâyesini ve sahip olduğu çok katmanlı değeri aktarmaya çalışacağım. Çalışacağım diyorum çünkü ben, yakın dönemde Akdeniz modernizmi üzerine bir akademik araştırmanın parçası olarak Arsuz’la tanışmış, ona dışarıdan bakan ancak tuhaf bir biçimde de yakın hisseden bir yabancıyım. Nesiller boyunca Arsuz’da yaşamış, bu coğrafyanın özellikleriyle yoğrulmuş ve onu biçimlendirmiş aileler var. Yaptığım araştırmalar çerçevesinde, bu ailelerin bazılarından Arsuz Otel’in onlar için anlamını dinleme fırsatım oldu. Bu vesileyle, yazının ortaya çıkmasına anlatılar ve belgelerle destek veren Arsuzlu dostlarıma peşinen teşekkür etmek isterim.1
Ücra Bir Sayfiye, Modern Bir Yapı
Otelin hikâyesine geçmeden önce kısaca Arsuz’dan bahsetmekte fayda var. Hatay’ın Antakya ve İskenderun gibi büyük kentlerine kıyasla daha az tanınan Arsuz, en az onlarınki kadar geriye giden bir tarihe ve eşsiz coğrafi değerlere sahip bir kıyı yerleşimidir. Amanos Dağları ile Akdeniz arasında kalan ve çok sayıda akarsuyla beslenen verimli bir ovanın kıyısında yer alan Arsuz’daki ilk yerleşimlerin Paleolitik Çağ’a tarihlendiği ve Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar, Araplar, Bizanslılar tarafından yönetildiği dönemler boyunca Doğu Akdeniz’de küçük ama önemli bir liman kenti olma özelliğini koruduğu biliniyor.2 Osmanlı topraklarına katıldığı 16. yüzyıldan itibaren mütevazı bir kıyı nahiyesi olarak kayda geçen Arsuz, 20. yüzyıl başında Hatay’daki tüm yerleşimler gibi Arap, Fransız ve Türk etkileriyle biçimlenmiş çok kültürlü ve çok dinli bir yapı sergiler.3 Bu dönemde yerleşim, Arsuz Çayı üzerinde geleneksel yapılardan oluşan küçük bir merkez ile deniz kıyısındaki tek tük yapılardan oluşmakta; tarım ve balıkçılıkla geçinen bir nüfusu barındırmaktadır. 20. yüzyılın başındaki bu tablo, Hatay’ın Türkiye’ye katıldığı 1939’a ve hatta 1960’ların başına kadar büyük bir değişiklik göstermez.

Arsuz Çayı’nın denize ulaştığı yer, 1960’lar
Mıstıkoğlu aile arşivi
Mıstıkoğlu aile arşivi

Arsuz deniz kıyısı, 1960’lar
Mıstıkoğlu aile arşivi
Mıstıkoğlu aile arşivi

Arsuz Çayı kenarı
Yazarın aile arşivi
Yazarın aile arşivi
1960-1964 yıllarında Hatay Valiliği yapan Muammer Ürgen, göreve başladığı dönemde ahbapları olan Antakyalı Mıstıkoğlu ailesini, Arsuz’da modern bir turistik tesis inşa etmeleri konusunda cesaretlendirir. Ailenin bu girişimde bulunması durumunda Arsuz’a altyapı ve ulaşım desteği sağlayacağı sözünü verir. 1950’lerin ortasından itibaren Antakya yakınlarındaki bu sayfiyeye tatil amaçlı gelip gitmekte olan Alaeddin ve Raşide Mıstıkoğlu, 1961 yılında deniz kıyısındaki 7-8 bitişik parseli satın alıp otel yapımı için ilk adımı atarlar. Fransızca bilen ve dönemin Fransız dergilerindeki otelleri ilgiyle takip eden Raşide Hanım için bu proje özel bir heyecan kaynağı olur. Arsuz Otel’in temellerinin atıldığı bu yıllar, Akdeniz bağlamında kökten bir kültürel değişimin yaşandığı döneme denk gelir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Fransa ve İtalya’nın güney kıyıları başta olmak üzere Akdeniz’in birçok bölgesinde turizm, öncelikli bir yeniden yapılandırma aracı ve önemli bir ekonomik değer olarak devreye girer. Öncelikle Avrupa’nın Akdeniz kıyılarını dönüştüren bu furya, hızla Türkiye, Lübnan, Tunus gibi ülkelere de yayılır ve büyük denizin çevresindeki hemen her yerde turistik tesisler belirmeye başlar.4 Begüm Adalet’in Hotels and Highways: The Construction of Modernization Theory in Cold War Turkey [Oteller ve Otoyollar: Soğuk Savaş Türkiyesi’nde Modernleşme Teorisinin İnşası] isimli kitabında anlattığı gibi, savaş sonrası Türkiye’de Amerikan Marshall Yardımları ve devlet politikaları ile desteklenen turizm hareketi, 1950’lerden itibaren Anadolu kıyılarının biçimlendirilmesinde önemli rol oynar.5 Turizmin bu dönemde ortaya çıkan deniz ve plaj odaklı yeni biçiminin ancak bireysel mobilitenin mümkün kılınmasıyla, yani otomobiller ve otoyol ağlarıyla etkin biçimde var olabileceği görülür. Bu bağlamda, Vali Ürgen’in Arsuz’da plaj turizmine hizmet edecek bir otel ve onu destekleyecek otoyol önerisi, Batı Akdeniz ile Ege kıyılarında yüzyıl ortasında başlayan dönüşümün doğu kıyısındaki bir yansıması olarak düşünülebilir.

Alaeddin ve Raşide Mıstıkoğlu, 1960’lar
Mıstıkoğlu aile arşivi
Mıstıkoğlu aile arşivi
Mıstıkoğlu ailesi 1962 yılında, henüz Akdeniz kıyı turizmi furyasına dâhil olmamış olan Arsuz’da, satın aldıkları arsalardan birinde bulunan mevcut yapıyı sekiz odalı bir motel olarak hizmete açar. Ancak otelin asıl projesi, Fransa ve İsviçre’de mimarlık ile şehircilik eğitimini tamamlayarak Antakya’ya dönen genç mimar Vilyam Azaroğlu tarafından daha sonra çizilir. Antakya doğumlu Azaroğlu, ilkokuldan sonra eğitimine Beyrut’ta devam etmiş; ardından Paris’te mimarlık, İsviçre’de şehircilik okumuştur. Dolayısıyla otelin projesi, hem bölgenin kültürüyle yoğrulmuş hem de modernizmin en parlak döneminde Avrupa’da eğitim görmüş bir tasarımcının elinden çıkar. 2019’da yayımlanan bir söyleşide Arsuz Otel’i en sevdiği projelerinden biri olarak tanımlayan Azaroğlu, tasarım sürecini şu sözlerle ifade eder: “Diğer sevdiğim projem, Arsuz Oteli’dir. Türkiye, 1960’ların başında turizm sektörüyle henüz tanışmamıştı. […] Arsuz Oteli’ni tasarlarken, Akdeniz mimari kültüründen esinlendim. Bu tasarımı yaparken bir yıl süreyle deniz suyunun sıcaklığını, rüzgârın akış hızını ve yönünü, güneşin doğuş yönünü ve dönüşümünü izledim.”6

Otelin 1960’lardaki görünümü
Mıstıkoğlu aile arşivi
Mıstıkoğlu aile arşivi
Süreç sonunda ortaya çıkan proje, yalın ve modern bir mimari dile sahip, bol açıklıklı ve balkonlu, manzaraya ve rüzgâra doğru yönlenmiş; yatay vurgulu, L-planlı prizmatik kütlesinin bir kolu çaya, diğeri ise deniz kıyısına paralel duran iki katlı bir yapıdır. Otel bu özellikleriyle, 1930’lardan itibaren bilhassa Avrupa’nın güney kıyılarında görülen bir biçem olan Akdeniz modernizminin bölgedeki temsilcisi olarak yorumlanabilir.7 Bu biçemin örneklerini oluşturan öncülleri gibi Arsuz Otel de modernizmin sarih dili, işlevselliği ve rasyonel kurgusu ile yerel coğrafi koşulların ve yaşam kültürünün gerektirdiği nitelikleri bir araya getirir. Zamanın ruhunu ustaca yakalayan mimar Azaroğlu’nun projesiyle biçimlenen bu modern otel, 1963-1964 yıllarında inşa edilerek 1965’te açılır. Bu esnada Vali Ürgen Paşa da verdiği sözü tutmuş; Arsuz’a gelen ilk asfalt yolu, çayın üzerindeki betonarme köprüyü ve köy meydanında Paşa Çeşmesi olarak anılan çeşmeyi yaptırmıştır.

Otelin anı defterinden sayfalar
Mıstıkoğlu aile arşivi
Mıstıkoğlu aile arşivi
1960’lar ve 70’lerde otel, bölgede bir ilk olması nedeniyle büyük bir çekim merkezi oluşturur. Antakya, İskenderun, Adana ve Gaziantep gibi çevre illerin yanı sıra 1979’a kadar vize uygulaması olmamasının da avantajıyla Suriye ve Lübnan’dan gelen misafirler âdeta otelin müdavimleri olurlar. Otelin o dönemde Lübnan’da açılan ve hem devlet politikaları hem de yoğun propagandalar aracılığıyla dünyaya pazarlanan turistik tesislerle yarışır konumda olması ve bu ülkeden turist çekebilmesi önemli bir başarı olarak yorumlanabilir.8 Nitekim Arsuz Otel sahiplerinden Suat Mıstıkoğlu da bu yıllarda Suudi Arabistan’dan dahi kalabalık ailelerin vagonyer jipleri ile otele tatile geldiklerinden bahseder.9 Ayrıca Hatay’ın stratejik konumu nedeniyle Orta Doğu’ya buradan geçiş yapan diplomatik misyon üyeleri de otelde sıkça konaklarlar. Artan ilgi ve talebi karşılayabilmek amacıyla, 1968-1970 yıllarında otele iki kat eklenir ve 1976’da bir ek bina için proje yapılır. Antakyalı mimar Hikmet Karabay’ın tasarımı olan ve denizden bakıldığında eski bloğun sağ tarafına yerleşen bu dört katlı yeni bina, 1980’de hizmete açılır. Otel bu dönemde aldığı şekli ve büyüklüğü 6 Şubat depremlerine kadar korur.

Otelin 1980’lerden sonraki görünümü
Mıstıkoğlu aile arşivi
Mıstıkoğlu aile arşivi

Otel’in deprem öncesi görünümü
Kaynak: Arsuz Otel web sitesi
Kaynak: Arsuz Otel web sitesi
Otelin Kimliği ve Rolü
Açıldığı günden bugüne Arsuz Otel’in rolü ve etkisi sıradan bir turistik tesisten beklenin çok ötesinde olmuştur. Yukarıda da açıklandığı gibi öncelikli işlevi, Hatay’da ve hatta bölgede kıyı turizmini başlatan ilk tesislerden biri olması; bunu da mimari açıdan nitelikli, hem modern hem de Akdenizli bir yapıyla gerçekleştirmesidir. Bunun uzantısı olarak otelin bir başka önemli etkisi, Arsuz’un kıyı şeridindeki modern yapılaşmayı tetiklemiş olmasıdır. 1960’ların başında Arsuz’daki yapılaşma, çay kenarında ve denizden 250-300 metre kadar içeride konumlanmış, köy içi olarak adlandırılan Osmanlı dönemi yerleşimi ve deniz kıyısında yer alan Askeriye, TCDD kampı, Orman İşletmesi, Arsuz Otel bitişiğindeki Sayek ailesine ait konak ile İskenderunlu ve Antakyalı ailelere ait birkaç sayfiye evinden ibarettir. Otelin Arsuz Çayı ile deniz kıyısının kesişimindeki noktaya âdeta bir mafsal gibi yerleşmesi ve temel altyapıların beldeye gelmesini takiben, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında Arsuz’un kıyı şeridi boyunca kuzey yönünde bir yapılaşma başlar. Günümüzde hâlen önemli bir kısmı ayakta olan bu yapıların çoğu bölgenin varlıklı aileleri tarafından yaptırılan sayfiye evleri ve apartmanlarıdır. Bunlar arasında, denize en yakın sırada mimar Abdullah Sayek’in tasarlayıp inşa ettiği Sayeklere ait modern aile evi, o dönemde Antakya’da da birçok apartman binası yapan Vilyam Azaroğlu’nun tasarladığı çok katlı yapılar ve Makhzoumi, Baki, Khoury gibi ailelere ait sayfiye evleri yer alır.10 Kıyıya paralel giden İskender Sayek Caddesi ile deniz arasındaki bu şeritteki yapıların hemen hepsi dönemin modernist estetiği ile Akdenizli ögeleri birleştiren bir dile sahiptir. Benzer yapılar zamanla caddenin diğer tarafında da yükselmiş ve önemli bir modern mimarlık mirası alanı hâline gelen bu kıyı şeridine eklenmiştir. Ancak 1980’lerden itibaren, Türkiye’nin birçok kentinde ve Ege/Akdeniz kıyılarının hemen her yerinde olduğu gibi hızlı ve niteliksiz bir yapılaşma Arsuz’un kentsel dokusunu kıyıdan içeriye doğru genişletmiş; merkezinin güneyindeki Konacık mevkinde birçok yazlık site inşa edilmiştir. Bu dönemdeki kontrolsüz yapılaşmaya rağmen Arsuz, makul bir kentsel ölçeği ve kimlikli bir Akdeniz kıyı silüetini korumayı başarmıştır.

Arsuz kıyı yapılaşmasının havadan görünümü
Kaynak: Anadolu Ajansı
Kaynak: Anadolu Ajansı
Arsuz Otel’in sadece yerleşimin fiziksel morfolojisine değil, sosyal hayatına da önemli etkisi olmuştur. 1974 Kıbrıs Harekâtı’na kadar, yaz aylarında her cumartesi günü otelde, Türkiye ve yurt dışından sanatçılar ile orkestraların sahne aldığı danslı balolar düzenlenir. Hemen her türlü dernek toplantısı, bayram kutlamaları, resmî kurumların toplantıları, sanat bienalleri gibi etkinlikler otelin ortak mekânlarında yer alır. 1980’lerden itibaren Akdeniz genelinde plaj turizmi yapılan tüm kıyı kentlerinde olduğu gibi Arsuz’da da gece hayatı yaz aylarında haftanın her gününe yayılırken, otel merkezî konumunu korur. Bu noktada, Türkiye’deki plaj kültürünün 20. yüzyıl başında İstanbul’da başladığını, 1930’lardan itibaren karışık (kadın-erkek birlikte) kullanıma izin veren uygulamalar ve devlet politikaları ile desteklenen bir modernleşme aracı olarak işlev gördüğünü hatırlamakta fayda var.11 İstanbul’un Florya, Kilyos, Caddebostan gibi sayfiyelerinde başlayan ve orta sınıfın—deniz ile güneşe ek olarak—modern eğlence biçimlerine erişimini mümkün kılan bu plaj hareketi, daha önce de bahsedildiği üzere 1950’lerde Ege ve Akdeniz kıyılarına doğru yayılmıştır. Bu anlamda Arsuz Otel’in, batıdaki gelişmeleri hızlandırılmış biçimde doğu kıyılarına taşıyan bir elçi niteliği taşıdığı söylenebilir. Otel ile gelişen plaj kültürü, tüm Akdeniz kıyılarında olduğu gibi Arsuz’a da daha önce görülmemiş bar, diskotek, kıyı restoranı, kafe gibi mekân ve eğlence tipolojileri getirir. 1994 yılında belediye statüsü kazanan Arsuz, artık bölgede tanınan ve yazları yoğun bir mevsimsel nüfusu ağırlayan turistik bir beldedir. Otel de bu yıllarda sık sık yerli ve yabancı basında haber olur ve popüler turizm rehberlerine girer. Örneğin Fodor’s Seyahat Rehberi‘nde, keyifli bir “eski dünya oteli” olarak bahsedilen tesisin özellikle lobisinin, eski moda yer karoları ve piyanosuyla bir çeşit belle époque Güney Fransa hissiyatı verdiği anlatılır.12 Ancak Orta Doğu’daki siyasi gelişmeler ve vize uygulamaları nedeniyle Lübnan, Suriye ve diğer Arap ülkelerinden gelen misafirlerin sayısı 1990’larda oldukça azalır ve Arsuz daha çok iç turizme hitap eder hâle gelir. Dönemsel değişikliklere rağmen, 2023’teki depremlere kadar bölgenin en popüler turistik tesislerinden biri olan otel, Arsuz’un toplumsal hafızasının yaşatıldığı sosyal bir odak olma özelliğini korur.

Arsuz Otel Plajı
Kaynak: Arsuz Otel web sitesi
Kaynak: Arsuz Otel web sitesi

Arsuz Otel Lobisi
Kaynak: Arsuz Otel web sitesi
Kaynak: Arsuz Otel web sitesi
Deprem ve Sonrası
Bilindiği üzere, 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerde en büyük hasara uğrayan illerden biri Hatay olur. Antakya ve İskenderun’da büyük yıkımlar ve can kayıpları yaşanırken Arsuz, fay hattına olan mesafesi ve alçak katlı, düşük yoğunluklu yapıları nedeniyle, yakındaki büyük şehirlere oranla daha az yıkıma maruz kalır. Buna rağmen, ilçede 2.000 civarında yapı yıkılmış veya kullanılamayacak derecede hasar görmüştür.13 Bölge halkı için sembolik öneme sahip Mar Yuhanna Ortodoks Kilisesi ve İskender Sayek Kültür Evi bu yapılar arasındadır. Arsuz Otel de depremde ciddi derecede hasar almıştır. 1980’de açılan yeni blok depremin etkisiyle yıkılır ve otelin eski kısmı da bu nedenle zarar görerek kullanılamaz hâle gelir. Otelden geriye sadece, tek katlı bağımsız bir blok olan “belle époque hissiyatlı” lobi mekânı—ki burası Vilyam Azaroğlu’nun tasarladığı eski kısma ait projenin parçasıdır—ve plaj strüktürleri kalır. Depremin turizm faaliyetlerinin yoğun olmadığı bir dönemde meydana gelmesi yüksek sayıda can kaybını önlemiş; o esnada otelde kalan Mıstıkoğlu ailesi üyeleri yıkılan kısımdan sağ olarak çıkarılmıştır. Suat Mıstıkoğlu, enkazdan çıkarıldığında hissettiklerini şöyle ifade eder: “Depremden çıktığım sabah, karanlığın aydınlığa dönüştüğü an gördüm ki mandalina ağacı çiçek açmış. Dedim ki; hayat devam ediyor ve sosyal hayatı da devam ettirmeliyiz.”14

Arsuz Otel lobisinin deprem sonrası görünümü
Kaynak: Anadolu Ajansı
Kaynak: Anadolu Ajansı

Arsuz Otel lobi yapısının güncel durumu
Yazarın kendi arşivi
Yazarın kendi arşivi
Depremin ardından, çevre illerde konutları yıkılmış ya da hasar görmüş ve Arsuz’da yazlık evleri bulunan büyük bir nüfus kalıcı olarak ilçeye yerleşir. Ayrıca ilçe sınırları içinde Gözcüler ve Nardüzü mevkilerinde yaklaşık 7.200 kişinin barınabileceği iki büyük konteyner kent kurulur. Resmî kayıtlara göre 100.000 kişinin yaşadığı Arsuz’un nüfusunun depremden bu yana üç misli arttığı tahmin edilmekte; bu durumun, kentin yapı stoğu ve altyapısına getirdiği yüke karşın yaz-kış süren, kayda değer bir sosyal canlılık meydana getirdiği görülmektedir.15 Deprem sonrası oluşacak bu dönüşümü öngören Mıstıkoğlu ailesi, Arsuz Otel’in yıkılan kısımlarının enkazını hızla kaldırarak ayakta kalan lobi yapısını restorana çevirir. Aynı zamanda, depremden zarar görmemiş hafif strüktürlerin yer aldığı plaj kısmını da 2023 yazında faaliyete geçirirler. Otel, tarihsel kimliğiyle uyumlu olarak, depremden sonra da Arsuz’a sığınmış olan ve büyük bir travmadan çıkan Hataylılar için önemli bir sosyal merkez işlevi görmeye devam eder ve açılışından bu yana ilk kez yaz-kış kullanılan bir odak mekâna dönüşür. 2023 yılında 29 Ekim ve yılbaşı kutlamaları, depremzedeler için derneklerin düzenlediği çeşitli yardım toplantıları, konserler ve Şubat 2024’te depremin ilk yıldönümü anması, Arsuz Belediyesi’yle iş birliği içinde otelin lobi mekânı ve giriş avlusunda gerçekleşir. Deprem sonrasında otel arazisinde oluşan boşluk âdeta bir vakum görevi görerek ilçenin hafızasını korumayı ve kendine özgü yaşantısını sürdürmeyi arzu eden Arsuzluları kendine çeker. Böylece otel, kuruluşundan itibaren üstlendiği sosyal odak rolünü tüm olumsuzluk ve imkânsızlıklara rağmen sürdürür.

Arsuz Otel giriş avlusunda depremin ilk yıldönümü anması, Şubat 2024
Fotoğraf: Yasemin Mıstıkoğlu
Fotoğraf: Yasemin Mıstıkoğlu
Sonsöz
1950’ler ve 60’larda Türkiye dâhil birçok Akdeniz ülkesinde savaş sonrası yeniden yapılanma ve modernleşmede önemli rol oynayan oteller, kentlerdeki yeni odak noktalarını veya kıyılardaki az bilinen yerleri işaretleyerek altyapı ve yerleşimlerin yayılımına rehberlik etmiştir. Anadolu’nun Ege ve Akdeniz kıyıları, bu dönemde devlet eliyle ve özel girişimlerle inşa edilen oteller ve buna paralel olarak yayılan otoyol ağı ile keşfedilmeye başlamıştır. Tusan Oteller zinciri ve Club Med bu girişimlerin öncüleri arasında sayılabilir.16 Ek olarak, yüzyıl ortasında inşa edilen oteller, artık Uluslararası Biçem (International Style) olarak anılan modern mimarlığın yayılımına da hizmet etmiştir. Ancak bu dönemde Akdeniz coğrafyasında inşa edilen otellerin dili, soyut bir yüzyıl başı modernizminden ziyade yerellikle sentezlenmiş, bulundukları yerin yaşantısını, yapı kültürünü ve iklimini yansıtan yeni bir anlayışı temsil eder. Bu tesisler aynı zamanda, modern yaşam kültürü ve sosyal hayatın deneyimlendiği birincil mekânlar olmuştur. Özel gün veya bayram kutlamalarının birçoğu modern otellerde yapıldığı gibi, yeni bir olgu olan plaj tatili de orta sınıf tarafından ilk olarak bu dönemde inşa edilen turistik tesislerde deneyimlenmeye başlamıştır. Bu anlamda, Türkiye turizminin erken yıllarında inşa edilen otellerin ülkenin modernleşme süreci ile kolektif hafızasındaki yeri yadsınamaz.17
Yüzyıl ortasında inşa edilen otellerin yukarıda bahsedilen tüm özellik ve işlevlerine sahip olan Arsuz Otel, yapılış biçimi, konumu ve günümüze kadar uzanan hikâyesiyle Türkiye turizm tarihinde yerini almış özgün bir vakadır. 1950’ler ve 60’larda inşa edilen modern kıyı otellerinin hemen hepsi ya el değiştirmiş ve dönüştürülmüş ya da yıkılmıştır. Buna karşılık Arsuz Otel, ana yapıya eklenen bir blok ve ufak renovasyonlar dışında hiçbir değişikliğe uğramadan, ama daha da önemlisi, kurulduğu zamanki atmosferi ve misyonunu koruyarak 6 Şubat depremlerine kadar varlığını sürdürmüştür. Bu sürekliliğin ve istikrarlı duruşun arkasında belli sebepler vardır. Otelin hâlen kurucu aileye ait olması (Mıstıkoğlu ailesinin ikinci ve üçüncü nesli) ve onların deyimiyle “Akdeniz’de huzurlu bir çıkmaz sokak” olan Arsuz’da yer alması, bu sebepler arasında sayılabilir. Her ne kadar son yıllarda yapılı alanı genişlemiş, turizm tesisleri ile yazlık konutların sayısı artmış olsa da ilçe, hem kendine özgü sosyal yapısı ve yaşam biçimini hem de makul ölçeğini depreme kadar korumuştur. Son iki yılda ise muhtemelen Arsuz’un tarihinde görülmemiş bir dönüşüm yaşanmaktadır. Deprem sonrasında artan nüfusa paralel olarak, bölge halkı için sembolik değeri olan birçok ticari işletme Antakya ve İskenderun’dan ilçeye taşınmış; burada hizmet vermeye başlamıştır. Arsuz Köyiçi’nin âdeta Antakya Çarşı’ya dönüştüğüne dair yorumlar bu dönüşüme işaret etmektedir.18 Diğer yandan depremde zarar görmüş sembol yapılar ayağa kaldırılmaya ve kentin hafızası korunmaya çalışılmaktadır. Antik döneme uzanan bir tarihe, köyleri ve tarım arazileriyle eşsiz bir kültürel peyzaja, geleneksel ve modern ögeleriyle değerli bir mimarlık mirasına ve çok kültürlü bir sosyal yapıya sahip bu kıyı yerleşiminin kolektif hafızasını etkin biçimde temsil eden kurumlardan biri şüphesiz Arsuz Otel’dir. Bu nedenle Arsuz Otel’in Türkiye mimarlık ve toplumsal tarihi içindeki değerinin teslim edilmesi ve geleceğine dair yapıcı fikirler üretilmesi, tekil bir turistik tesisin yaşatılmasından öte modern Akdeniz kültürünün korunması ve desteklenmesi yönünde önemli bir adım olacaktır.

Arsuz Otel arazisinin Arzu Çayı’ndan bakışla güncel görünümü
Yazarın kendi arşivi
Yazarın kendi arşivi
Doç. Dr. Burcu Kütükçüoğlu, 1995 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. 1999’da Universitat Politècnica de Catalunya’dan yüksek lisans, 2012’de İstanbul Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Araştırma ve yayın yaptığı alanlar arasında modern mimarlık tarihi ve kuramı, görsel kültür çalışmaları, fotoğraf tarihi ve kuramı ile Akdeniz kültürel peyzajları, yerel mimarisi ve modern mirası yer almaktadır. 2012 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde tam zamanlı öğretim üyesi olarak çalışmakta; hâlen Mimarlık Tarihi ve Kuramı Yüksek Lisans Programı’nın direktörlüğünü yapmaktadır.
- 1.Arsuz üzerine yaptığım araştırmalar, 2020-2022 yıllarında İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından desteklenen bir araştırma projesinin parçası olarak başladı. Anadolu'nun Ege ve Akdeniz bölgelerinde yerel kültür ve koşullarla ilişkilenen nitelikli modern yapıları araştırdığım bu çalışma sürecinde, eskiden beri bildiğim ama henüz bizzat görmediğim Arsuz Otel'i ziyaret etme fırsatım oldu. Bu araştırma vesilesiyle, Arsuz'u deprem öncesi ve sonrasında birkaç kez ziyaret ettim. Ziyaretlerimde tanıştığım ve bana içten bir dostlukla yardımcı olan Mıstıkoğlu, Sayek, Taktak ailelerine minnettarım. Araştırma sürecinde başından beri desteğini esirgemeyen Suat, Yamaç ve Alaeddin Mıstıkoğlu'na ise özel teşekkürlerimi iletmek isterim.
- 2.Mehmet Yanmış, Arsuz'un Tarihi ve Kültürel Mirası, Ankara: Akademisyen Kitabevi, 2023.
- 3.Huzdat Hatay, "Hatay'ın İncisi: Arsuz", Asi'nin Sesi, No: 5, 2011, ss. 4-7.
- 4.Zeina Maasri, "Troubled Geography: Imagining Lebanon in 1960s Tourist Promotion", Designing Worlds: National Design Histories in an Age of Globalization, ed. Kjetil Fallan ve Grace Lees-Maffei, New York: Berghahn Books, 2016.
- 5.Begüm Adalet, Hotels and Highways: The Construction of Modernization Theory in Cold War Turkey, California: Stanford University Press, 2018
- 6.Jülyet Julide Naseh, "Ödülü Sevgi Olan Mimar Vilyam Azaroğlu", Antakya Gazetesi, 28 Ocak 2019. Erişim tarihi: 10.03.2025, https://antakyagazetesi.com/odulu-sevgi-olan-mimar-vilyam-azaroglu/.
- 7.Akdeniz modernizminin öncül örneklerine dair en kapsamlı kaynaklardan biri için bkz. Jean-Francois Lejeune ve Michelangelo Sabatino (ed.), Modern Architecture and the Mediterranean: Vernacular Dialogues and Contested Identities, Londra: Routledge, 2009.
- 8.Lübnan'da dönemin turizm tarihi için bkz. Maasri, "Troubled Geography".
- 9.Suat Mıstıkoğlu ile görüşme, 6 Ekim 2024.
- 10.Kozma Sayek ile görüşme, 13 Aralık 2023.
- 11.Meltem Ö. Gürel, "Architectural Visions of Modernity and Exclusion: Mid-Century Tourism Projects for Istanbul's Florya Coast", Coastal Architectures and Politics of Tourism, ed. Sibel Bozdoğan, Panayiota Pyla ve Petros Phokaides, Londra: Routledge, 2023.
- 12.Fodor's Travel Guide, basım yılı bilinmiyor.
- 13."Dirençli ve Yaşanabilir Arsuz", Arsuz Kent Çalıştayı Raporu, Ekim 2023.
- 14.Suat Mıstıkoğlu ile görüşme, 6 Ekim 2024.
- 15.A.g.e.
- 16.Gökçeçiçek Savaşır ve Zeynep Tuna Ultav, "Mobility, Modernity and Hospitality: TUSAN Tourism Initiative in Postwar Turkey", Coastal Architectures and Politics of Tourism, ed. Sibel Bozdoğan, Panayiota Pyla ve Petros Phokaides, Londra: Routledge, 2023.
- 17.A.g.e.
- 18.Talin Hüseyinoğlu, "Arsuz'da Umut Etmek, Antakya'yı Özlemek", Nehna, 1 Aralık 2023. Erişim tarihi: 10.03.2025, https://www.nehna.org/post/arsuz-da-umut-etmek-antakya-yi-ozlemek.