Anadolu Hümanizmi: Cumhuriyet'te Kurucu Bir Anlatıdan 1970'lerde Cengiz Bektaş'ın "Halk Yapı Sanatı"na

Can Bilsel

29 Aralık 2023

Gorsel1 Tcbh132401 Azra Erhat, Cengiz Bektaş ve arkadaşları Mavi Yolculuk'ta, 1981 (Fotoğrafın arkasında “1981 Mavi yolcular bereketli balık avı sonrası” yazılı) 
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi
Azra Erhat, Cengiz Bektaş ve arkadaşları Mavi Yolculuk'ta, 1981 (Fotoğrafın arkasında “1981 Mavi yolcular bereketli balık avı sonrası” yazılı)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi
Can Bilsel, yazısında Anadolu Hümanizmi ile Mavi Anadolu akımının edebiyat, sanat ve mimarlık alanlarının kesişiminde çok yönlü ve disiplinlerarası bir kültür pratiğine dönüştüğü, 1940’lardan 1970’lere uzanan dönemi ele alıyor. Mavi Anadolu akımının kurucu yazarlarının yanı sıra mimar, şair ve yazar Cengiz Bektaş’ın Anadolu Hümanizmi’ne katkısını, “Mimarlık” dergisinde yayımlanan “Halkın Elinden Dilinden” (1976-1981) yazı dizisi, Salt Araştırma Cengiz Bektaş Arşivi ve yeni akademik çalışmalar ışığında değerlendiriyor.

I.

Anadolu coğrafyasının yerel halk kültürü kadar evrensel medeniyetin de beşiği olduğu tezi Cumhuriyet’in kurucu anlatılarından biridir. Nitekim ulus devletin inşa edildiği yıllarda halkbilim, dilbilim, tarih, arkeoloji, sanat tarihi ve müzikoloji, hatta modern mimarlık ve sanat, Anadolu’nun kadim uygarlıklarının bugün bu topraklarda yaşayan Türk halkına ait olduğunu kanıtlamak için seferber edilir.1 1932’de Ankara’da toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi’nde eski Orta Asya, Anadolu ve Akdeniz uygarlıklarının aslen “Türk” kökenli olduğu tezi ortaya atılır. “Türk Tarih Tezi”nin bir diğer iddiası da Türklerin Anadolu’da asli ve yerli (autochthon) bir halk olduğudur.2 Yakın Doğu’nun Sümer ve Hitit uygarlıkları, Cumhuriyet’in kamu iktisadi kuruluşları Sümerbank (1933) ve Etibank’a (1935) isim verecek kadar benimsenir. 1935-1937 yıllarında Hamit Zübeyr Koşay ve Remzi Oğuz Arık’ın Orta Anadolu’da yürüttükleri Alacahöyük kazıları ise Cumhuriyet’in başkenti Ankara’nın sembolü olacak “Hitit Güneşi” ile diğer maddi kültür eserlerini gün yüzüne çıkarır.3 Anadolu arkeolojisine verilen önem, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlı mirasından kopuşu ve modern bir ulus projesinin tarih anlatısını vurgular.

Hasan Âli Yücel’in Maarif Vekilliği döneminde (1938-1946) Türk Tarih Tezi’nin soy merkezli yaklaşımından bir miktar uzaklaşılır. “Millî hümanist” bir yaklaşım öneren Yücel’e göre eğitimde, Garp medeniyetine kaynaklık ettiği düşünülen Akdeniz’in klasik Antik mirasına ve klasik hümanizme yer verilmelidir. Benzer şekilde, edebiyat eleştirmeni ve yazar Nurullah Ataç şöyle yazar: “Kaynaklara inmezsek, bugün Batı’da görülen düşünceleri gerçekten içimize sindiremeyiz… Yunan ve Latin kültüründen geçmemiş bir toplumda demokratlık da ulusçuluk da olmaz.”4 1940 itibarıyla Türkiye’de eğitim veren liselerin bir bölümünde Eski Yunan ve Latince öğretimine başlanır.5 Aynı yıl Tercüme Bürosu kurulur ve başkanlık görevini sırasıyla Nurullah Ataç ile Sabahattin Eyüboğlu yürütür.6 Millî eğitimde görece kısa süren bu “hümanist” dönemde çok sayıda klasik eser Türkçe’ye çevrilerek yayımlanır. Tercüme edilen eserlerin birçoğu Eski Yunan ve Batı felsefe ve edebiyatından seçilmekle birlikte, Doğu ve İslam klasiklerine de yer verilir.7

Köy Enstitüleri’nin kuruluşu (1940), “Anadolu Hümanizmi” hareketinin temellerinde önemli bir yer tutar. Bu hareketin kurucularından Sabahattin Eyüboğlu, 1940’lı yıllarda Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde ders vermiştir. Melike Akyol’un, Eyüboğlu’nun yazılarından aktardığı gibi, Köy Enstitüleri kendi kendine yeten, “okulunun duvarlarını kendi yapan, kendi ektiğini kendi biçen Anadolu köylüsünü” üretici bir toplumun liderliğine taşımayı amaçlamıştır.8

Anadolu Hümanizmi’nin tarih anlatısının etnik köken iddiasına değil, Antik Çağ’dan bugüne kültürel devamlılık tezine dayandığının altı önemle çizilmelidir. Antik Çağ’ın Batı hümanizmine esin kaynağı olmuş eserleriyle Anadolu’nun halk sanatı ve kültürü arasındaki benzerlikleri vurgulayan bu yaklaşımın, Anadolu halkbilimi çalışmalarının seçici bir okuması olduğunu söylemekte yarar var. Örneğin Eyüboğlu, Euripides’in trajedilerindeki Dionysus dansları ile Karadeniz yöresi horonları arasında biçimsel benzerlikler olduğunu anlatır.9 Azra Erhat ile A. Kadir, İlyada ve Odysseia‘yı, Anadolu halkının kendi diliyle okuması amacıyla Eski Yunanca aslından sadeleştirerek Türkçe’ye tercüme ederler.10

Yurtsever olduğu kadar da “alicenap” bir tarih anlatısıdır Anadolu Hümanizmi. Yakın geçmişin travmalarından pek söz edilmez. Azınlıklaştırılmış halkların da estetik kültür mirası Anadolu’ya ait kabul edilir. Anadolu’nun bütün renkleri bir mozaik senteze davet edilir. Eyüboğlu’nun “Bizim Anadolu” denemesinde ifadesini bulan; tarih boyunca bir kimlikten bir başkasına evrilen, ama hep “bizim” kalan bir Anadolu vardır. Bu anlatıya göre Anadolu köylüsü hem en halis ve bozulmamış “halk” hem kültürel devamlılık timsali hem de “bizim” ta kendimizdir.11

Diğer yandan, Türkleri ötekileştiren “Helensever” (Philhellenist) ve Oryantalist Batılı tarihçilere yanıt vermek şarttır. Mavi Anadolu akımının kurucularından Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), eserlerinde Batı uygarlığının temeli olduğu düşünülen evrensel ve rasyonel değerlerin ilk defa Batı Anadolu kıyılarında ve özellikle Aydın’dan İzmir’e uzanan eski İyonya havzasında ortaya çıktığını vurgular. Ona göre, Türkiye ve Anadolu’ya önyargı ile yaklaşan Batılı yazarlar bu gerçeği karartarak Batı medeniyetinin kaynağını Batı Anadolu yerine Hellas’ta (bugünkü Yunanistan) aramışlardır.12

Kendilerini “Mavi Anadolucular” veya “Maviciler” diye adlandıran Anadolu Hümanistlerine göre, Homeros’la ölümsüzleşen Truva ve Anadolu uygarlıkları Batı medeniyetinin de başlangıç noktası olduğu için, klasik mirası öğrenmek ve korumak hem Anadolu’nun özüne dönmenin hem de Avrupa milletler ailesine katılmanın yoludur. Böylece Türkiye’de Batılılaşma sorunsalına bir yanıt aranır: Nasıl hem “muasır medeniyet”e katılıp hem de kendimiz kalabiliriz?13

Cumhuriyet’in modern ve organik bir Türk ulusu inşa etme projesine destek veren Anadolu Hümanizmi, 1940’lardan itibaren “gayrimillî” olduğu suçlamalarıyla karşılaşır. Soğuk Savaş yıllarında güçlenen anti-komünist bir “teyakkuz söylemi” hümanist Anadolu halkbilimi araştırmacılarını hedef göstermiştir.14 Neticede, solculukla itham edilen Anadolu Hümanistleri üniversite kürsülerinden ve devlet görevlerinden uzaklaşmak zorunda kalır. 1947’de Sabahattin Eyüboğlu Köy Enstitüleri’ne eğitimci yetiştiren Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nden ayrılır. 1948’de Azra Erhat’ın da içinde bulunduğu bir grup öğretim üyesi Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden uzaklaştırılır. 1960 darbesinden sonra Eyüboğlu, 147’ler listesine dâhil edilerek İstanbul Üniversitesi’ndeki görevinden alınır.

1950’lerden günümüze Anadolu Hümanizmi egemen bir tarih anlatısı olmamış; okuyucu desteğiyle ve turizm-rehberlik-kültür endüstrisi içerisinde metalaşmak pahasına ayakta kalmış ve verilen eserler giderek daha çoğulcu ve bireysel bir boyut almıştır. Merkezî hükûmetler Anadolu uygarlıklarına dair sergileri ve Anadolu arkeolojisini turizm veya tanıtım amaçlı desteklese de Köy Enstitüleri’nin yeniden açılmasını talep eden, “Anadolu Aydınlanması” ile köylülerin “yobazlıktan” ve feodal toprak ağalarından kurtarılmasını savunan politik söylemleri sakıncalı bulmuştur. Eyüboğlu’nun “Anadolu halkı” kavramının 1960’lardaki evriminden de anlaşıldığı üzere, bir millî eğitim hareketi olarak vücut bulan Anadolu Hümanizmi, giderek kendi ayakları üzerinde duran ve Türkiye’de “ortanın solu” hareketi ile beraber anılan “halkçı” bir kültür mirası söylemine evrilmiştir.

Mavi Anadolu üzerine son yirmi yılda yayımlanan eleştirel çalışmaların birçoğunda bu akım Türkiye’nin Batılılaşma sorunsalı çerçevesinde ele alınmış; Anadolu Hümanizmi ve Anadolu Aydınlanması söylemleri Batı’ya rağmen Batılılaşma projesi ve Tanıl Bora’nın deyimiyle, “milliyetçi bir reaksiyonerliği yeniden üreten” bir üst anlatı olarak görülmüştür.15 Batılı güçlerin sahiplendiği, hatta kimi zaman tümden alıp götürdüğü, Anadolu’ya ait kültür varlıkları karşısında Anadolucular, ulusalcı ve savunmacı bir kültürel miras anlatısı geliştirmiştir. Bu çözümlemeye göre Anadolu Hümanizmi, kendi içinde çelişen, “ekstra-Batıcı”,16 geniş halk kitlelerine yabancılaşmış ve çabuk sönümlenmiş bir harekettir. Bu anlamda Anadolucuların halkçı söylemi—örneğin halk sanatı—hegemonik ulusalcılığın bir başka çelişkisi olarak tasvir edilmektedir.

Ne var ki Anadolu’nun kültür varlıklarına, halk sanatına ve Mavi Anadolu’nun “hümanist” kültür anlayışına ilgi hâlen devam ediyor. 1940’larda ortaya çıkan bir hareketin neden bugünün kültürel pratiklerinde, kültürel miras ve yerinde koruma projelerinde ilgi gördüğünü sadece üst anlatıya bakarak anlamak mümkün değil.

Melike Akyol ile Burcu Kütükçüoğlu’nun, Mavi Anadolu’nun 1970’lerde Cengiz Bektaş’ın mimarlık söyleminde yenilenmesi ve dönüşümü üzerine yaptıkları akademik çalışmalar bize bu konuda bazı ipuçları veriyor.17 1970’lerden günümüze bu söylemin etkisinin devam etmesinin bir nedeni, Mavi Anadolu’nun kültürel pratiklerinin—örneğin Mavi Yolculuk’un—tarihî çevre mekânlarıyla bütünleşmesidir. Diğer bir deyişle kültür varlıkları söylemi, gezilip görülen mekânlarda konumlandırılarak yeniden üretilmektedir.

II.

Mimarlık dergisinin 1977’de yayımlanan 150. sayısında serbest mimar, şair ve yazar Cengiz Bektaş, “Halkın Elinden Dilinden” yazı dizisini “Mavi Gezi” notlarına ayırır:

“Azra Erhat’ın bu adı taşıyan betiğinden, Sabahattin Eyüboğlu’nun, Halikarnas Balıkçısı’nın yaptıklarından bilirsiniz sanırım Mavi Gezi’yi. Biz de buna benzer, onlardan öğrendiğimiz gibi, geziler yapıyoruz yıllardır karada, denizde. Geçen yıl Marmaris-Bodrum arasını anlatmıştım Mimarlık‘ta, anımsayacaksınız.
Bizim Mavi Gezilerimiz azıcık değişik ötekilerden. Hem onlar gibi gezip, görüp, yüzüyoruz, balık tutuyoruz, güneşleniyoruz; hem de sıkı çalışıyoruz.
Çalışıyoruz da ne mi yapıyoruz?
Ulaşabildiğimiz yerleri, var olan kaynaklardan öğreniyoruz önce; sonra gezip görüyoruz, fotoğraf çekiyoruz, çiziyoruz, ölçü alıyoruz. Bilgileri karşılaştırıyoruz. Daha önce bir kaynakta adı edilmemiş; bizden önce, bizim tanıdıklarımızın bilip görmediği yerler de buluyoruz bu arada.
[…]
Size neden mi anlatıyorum?
İçinizden pek çoğunuz istediği için.
Geçen kez yazdıklarımdan, oralara gittiklerinde yararlananlar olmuş üstelik.”18

Gorsel2 035 Cut 2 Haziran 1981’de Mavi Yolculuk'a katılanlar, araştırdıkları antik sit alanları ve rota <br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi
Haziran 1981’de Mavi Yolculuk’a katılanlar, araştırdıkları antik sit alanları ve rota
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Gorsel3 039 Cut 2 Cengiz Bektaş, sarnıç eskizi, Termessos (Antalya), 27 Haziran 1981 <br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Cengiz Bektaş, sarnıç eskizi, Termessos (Antalya), 27 Haziran 1981
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Cengiz Bektaş’ın Mavi Anadolu akımı üzerindeki dönüştürücü etkisini doktora tezinde kapsamlı bir şekilde inceleyen Melike Akyol’a göre Bektaş’ın düzenlediği Mavi Yolculuklar, Anadolu gezileri ve yaz okulları daha önce Köy Enstitüleri’nde deneyimlenmiştir ve Bektaş’ın kendi mimarlık bürosunda kurduğu “Özyönetim İşliği”nde de denediği “çoğul aydın öznelerin ortaklaşa katkısı” ile ortaklaşa üretime dayanmaktadır.19 Geziler sırasında tarihî ve doğal mekânlar imece yoluyla araştırılıp fotoğraf, eskiz ve mimari röleveler eşliğinde kolektif hafızaya kaydedilmektedir.20 Cengiz Bektaş’ın Mavi Yolculukları ile “halk yapı sanatı” araştırmalarını inceleyen Burcu Kütükçüoğlu, bu çalışmaları Bektaş’ın mimarlıkta uluslararası “Akdenizlilik” (Mediterraneanism) söylemine katkısı olarak yorumlamaktadır.21

Gorsel4 Tcbh040304036 Bodrum’dan görünüm (Cengiz Bektaş’ın Bodrum gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, renkli pozitif film)<br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Bodrum’dan görünüm (Cengiz Bektaş’ın Bodrum gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, renkli pozitif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Gorsel5 Tcbh040304033 Bodrum’da bir tekne (Cengiz Bektaş’ın Bodrum gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, renkli pozitif film)<br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi
Bodrum’da bir tekne (Cengiz Bektaş’ın Bodrum gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, renkli pozitif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi


Bektaş’ın 1970’lerde geleneksel tarihî çevreye yaklaşımı Mavi Anadolu akımından etkilenmekle beraber, Türkiye’de 1940’lardan bu yana siyasal müdahaleye maruz kalan sosyal bilimlerden ve halkbilim (folklor) çalışmalarından da yararlanmıştır.

Bektaş, 1975 yılında düzenlenen 1. Uluslararası Türk Folklor Kongresi’ne Galatasaray Lisesi sergi binasında sergilenecek “Halk Yapı Sanatından Bir Örnek: Bodrum” çalışmasıyla katılır. Anadolu halkbilimi alanında uzmanlıklarıyla uluslararası tanınırlığa sahip Prof. Dr. Pertev Naili Boratav ve Prof. Dr. İlhan Başgöz de davetliler arasındadır. Boratav Paris’ten, Başgöz ABD’den Türkiye’ye gelmiş, ancak her ikisi de sakıncalı (solcu) bulunarak son anda kongre üyeliğinden çıkarılmıştır. Milliyetçi Cephe Hükûmeti’nin bilime müdahalesi olarak algılanan bu olaya tepki gösteren birçok kongre düzenleyicisi ve katılımcı kongreyi terk eder.22 Bektaş da bu kararı protesto ederek sergisini kaldırır.23

Gerek “Milliyetçi Cephe” hükûmetlerine gösterilen tepki gerek “devrimci” sol söylemler, Bektaş’ın katkıda bulunduğu Mimarlık dergisinin yayın politikasında da kendini gösterir. Bu dönemde basılan makaleler “sınıf temelli” belediyecilik, konut sorunsalı gibi toplumsal konulara yoğunlaşır. Bektaş’ın “Halkın Elinden Dilinden” yazı dizisinin başladığı 1976’da çıkan ilk Mimarlık (146. sayı), bir önceki sayıyla karşılaştırıldığında, Mimarlar Odası şubelerinin siyasi bildirileri ve “faşizme direniş” çağrılarının yerini yine toplumsal içerikli ancak daha “mesleki” konulara odaklı bir dergi düzeninin aldığı gözlemlenebilir.

Gorsel6 Bektas Mimarlik Cengiz Bektaş, “Halkın Elinden Dilinden” yazı dizisinin ilk bölümünden bir sayfa, Mimarlık, Sayı: 146, 1976, s. 9<br /><br />
Cengiz Bektaş, “Halkın Elinden Dilinden” yazı dizisinin ilk bölümünden bir sayfa, Mimarlık, Sayı: 146, 1976, s. 9


1976-1981 yıllarında 146. sayıdan 169. sayıya kadar aralıksız yayımlanan “Halkın Elinden Dilinden” yazı dizisi (12 Eylül darbesinin gerçekleştiği 1980 yılında Mimarlık sadece bir kere yayımlanır), 1982-1983 tarihli Şirinköy ve Tirilye incelemeleriyle birlikte, Türkiye’de geleneksel ve tarihî çevre koruma bilinci açısından benzersiz bir deneyimi kayda geçirir.24 Bektaş bu yazılarında, hızla yok olan geleneksel mimariye—ve belki daha da önemlisi—yapı ustalarının hayat hikâyelerine kısa da olsa yer vererek çok önemli bir kaynak oluşturmuştur.

Bektaş’ın başka dergilerde yayımlanmış gezi yazıları ve “halk yapı sanatı” incelemeleri olsa da,25 Mimarlık dergisinin Mimarlar Odası tarafından yayımlanması, bütün kayıtlı mimarlara ulaşması ve kimi mimarlar tarafından bir gezi rehberi olarak görülmesi, söz konusu yazıların herhangi bir makale dizisinden daha etkili olduğunu düşündürüyor. Ayrıca Bektaş’ın sanat, kültür ve edebiyat haberlerine ayırdığı “Şu Son Üç Dört Ayda” başlıklı sayfalar da Mimarlık okurlarını çok yönlü kültür pratikleriyle buluşturması açısından ilginçtir.

Bektaş’ın “Halkın Elinden Dilinden” yazıları, Mimarlar Odası’nın 1970’lerde benimsediği mimarlık ve mimarın politik ekonomideki önemine odaklı diyalektik bildiri formuna oldukça uzaktır. Hemen konuya giren, günlük tutarcasına serbest üslupla yazılmış arasözler, fragmanlar ve görsellerden oluşur.

Gorsel7 Tcbh201703088 Antalya Kaleiçi (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film)<br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Antalya Kaleiçi (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Gorsel8 Tcbh201703161 Antalya’da bir evin önündeki çocuklar (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film) <br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Antalya’da bir evin önündeki çocuklar (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Gorsel9 Tcbh201703156 Antalya’da bir evin avlusu (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film) <br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Yazar notu: Bu fotoğraf, <i>Mimarlık</i> dergisinin 155. sayısında (1978) yayımlanan Halit Uluç fotoğrafına çok benziyor; belki de aynı açıdan fotoğraflanmış.
Antalya’da bir evin avlusu (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi
Yazar notu: Bu fotoğraf, Mimarlık dergisinin 155. sayısında (1978) yayımlanan Halit Uluç fotoğrafına çok benziyor; belki de aynı açıdan fotoğraflanmış.

Örnek olarak Bektaş’ın Antalya Kaleiçi evlerini incelediği 1978 tarihli Mimarlık dergisinde, fotoğraf ve yazılarını buluşturan sayfa düzenini inceleyelim.26 Kent, sokak, bahçe, iç avlu, taşlık, hayat, “ev” ilişkisini araştıran ve mimari detaylara odaklanan bu fotoğraflar, bir tarihî eserin belgelenmesinden çok insanların mekânları nasıl kullandıklarını ve insan ilişkilerini önceler. Geleneksel evler, sakinleriyle beraber fotoğraflanır. Eğer ev sakinleri pencerelerde, avlularda, taşlıklarda bulunamazsa, çiçekliklerle çevrili köşeye çekilmiş bir sandalye, mekânın nasıl kullanıldığını ve ne tür insan ilişkilerinin mekânda yaşandığını gösterir.

Gorsel10 Tcbh201703197 Antalya’da ipek dokuyan bir kadın (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film)<br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Antalya’da ipek dokuyan bir kadın (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Gorsel11 Tcbh201703198 Bektaş, Antalya’da ipek dokuyan bir kadının bu fotoğrafında, evde üretim etkinliğinin mekân ile ilişkisini vurguluyor (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film) <br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Bektaş, Antalya’da ipek dokuyan bir kadının bu fotoğrafında, evde üretim etkinliğinin mekân ile ilişkisini vurguluyor (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35mm, siyah beyaz negatif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Gorsel12 Tcbh201703201 Dokuma tezgâhı ile mozaik döşemeli taşlık ilişkisine odaklanan bir fotoğraf (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35 mm, siyah beyaz negatif film)<br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi <br />
<i>Mimarlık</i> dergisinin 154. sayısında Bektaş, mozaik döşemeli taşlığı Mavi Anadolucuların da sıklıkla dillendirdiği, halk sanatında kültürel devamlılık tezi ile yorumlayacaktır: “Yüz elli yıllık Antalya evinin taşlığında, küçük çakıllarla yapılan döşemeyi, binlerce yıl öncesinin yerleşmesinde bulduğumda, binlerce yıldır sürüp gelen bir eli, bir kültürü duydum içimde. Bu kültürü, ulusal şu-bu diye tanımlamaya kalkışanlara; şu Yunan, şu Roma, şu şu, bu bu diye duvarlarla bölmeye kalkışanlara azıcık şaşarak, azıcık kuşkuyla baktım.” (s. 6)
Dokuma tezgâhı ile mozaik döşemeli taşlık ilişkisine odaklanan bir fotoğraf (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35 mm, siyah beyaz negatif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi
Mimarlık dergisinin 154. sayısında Bektaş, mozaik döşemeli taşlığı Mavi Anadolucuların da sıklıkla dillendirdiği, halk sanatında kültürel devamlılık tezi ile yorumlayacaktır: “Yüz elli yıllık Antalya evinin taşlığında, küçük çakıllarla yapılan döşemeyi, binlerce yıl öncesinin yerleşmesinde bulduğumda, binlerce yıldır sürüp gelen bir eli, bir kültürü duydum içimde. Bu kültürü, ulusal şu-bu diye tanımlamaya kalkışanlara; şu Yunan, şu Roma, şu şu, bu bu diye duvarlarla bölmeye kalkışanlara azıcık şaşarak, azıcık kuşkuyla baktım.” (s. 6)

Gorsel13 Tcbh201703202 Cengiz Bektaş, bir dizi fotoğrafla ipek dokuyan kadın, mozaik döşemeli avlu, bahçe ve evin mekânsal ilişkisini araştırıyor (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35 mm, siyah beyaz negatif film) <br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Cengiz Bektaş, bir dizi fotoğrafla ipek dokuyan kadın, mozaik döşemeli avlu, bahçe ve evin mekânsal ilişkisini araştırıyor (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35 mm, siyah beyaz negatif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Gorsel14 Tcbh201703207 Antalya’da bir evin avlusu (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35 mm, siyah beyaz negatif film) <br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Antalya’da bir evin avlusu (Cengiz Bektaş’ın Antalya gezisi sırasında çektiği fotoğraflar; 35 mm, siyah beyaz negatif film)
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Bektaş, tarihî ve kültürel çevrenin insanlar arası ilişkiler, karşılaşmalar ve deneyimlenen mekânlar yoluyla algılanmasını sağlar. Örneğin, 1976 tarihli 149. sayıda memleketi Denizli’ye ayırdığı yazının başlığı “Bunna Bööle Adamla!”dır. Koruma sorunsalı, geleneksel bir Denizli evinde oturan sakinlerle yaşanan bir karşılaşma, bir sohbetin aktarımı şeklinde işlenir. “Halkın dilinden” ve koyu bir Ege lehçesiyle konuşan Girit göçmeni yaşlı adamın ve annesinin sözleri aynıyla aktarılır.27 Burada yere özel, bulunmuş bir mekân söz konusudur, keşfedildiği anda elimizden kayıp giden. Evin, Bektaş’ın bir sonraki gelişinde yıkılmış olması muhtemeldir. Bu çıkarım, aktarılan konuşma ile tasvir edilen kültür varlığını kaçınılmaz bir kayıp hissi ile algılamamıza yol açmaktadır.

Bektaş’ın Denizli’de bir ev sahibi ile sohbeti yapsatçı piyasa düzeninin, evin kullanma ve yaşama değerini karatmasını örnekler. Ev sahibi bu iki değer arasında kararsızdır. Evini 1976’nın rakamlarına göre büyük bir meblağa satmak ister. Bu somut gerçekliğin karşısında “koruma” aygıtı işlemez, işleyemez. Bektaş, tarihî evleri “sit” ilan eden Anıtlar Kurulu’na değinirken, tepeden inme koruma kararlarının çare olamayacağına da işaret eder: “Ekonomik yapıya bağlıdır bütün bunlar, herşey birbirine koşuttur.”28

Bektaş, 1978’de Kosova, Priştine kentinde tarihî ve geleneksel çevreyi koruma sorunsalının sosyal, siyasi ve yaşamsal bağlamları üzerine düşünme imkânı bulur:

“Yıllardır yazıp çizdim korumanın önemini… Devrimci çizgideki yerini… Ama nasıl korumak?
Onarıp bırakmakla korunmuş olmuyor hiç bir yapı.
Korunacak olanı, taş, tahta, kapı, pencere sandığımız sürece başarılamaz bu iş…
Korunacak olan, insanlarıyla ilişkileri içinde koruyabilirsek belki başarılı olabileceğiz.
Bunun bile bir bitimi var. Korumayı, gericilik çizgisine düşürmek çok kolay. Korumayı, geIeceğe belgeler çizgisinden öteye götüremeyiz, bence… özellikle koruma adına, günlük yaşamda yapmacıklığa, zorlamaya, baskılara gitmek, üzerinde önemle durulması gereken bir yanlışlık oluyor.
Bir işlevler varlığını güncelleştirmediğiniz, ekonomik temelini sağlayamadığınız hiç bir yapıyı koruyamazsınız. Priştine’de Bilimler Derneği işlevi verilmiş yapı gerçekten bir iş gördüğü için böylesine güzel korunabiliyor bence […].”29

“Halkın Elinden Dilinden” yazı dizisinde önemli yere sahip olan “halk” kavramı, Eyüboğlu’nun “Anadolu halkı” kavramına benzerlikler göstermekle birlikte, potansiyel bir çatışmayı da barındırmaktadır. Bektaş’ın aktardığı deneyimler, toplum kesimlerinin birbiriyle karşı karşıya kaldıkları anları tasvir eder: Bir tarafta gezilen yerlerin sakinleri köylüler, diğer tarafta ise “İstanbullular”, “Ankaralılar” vardır.

Antalya’nın Kekova adasından Kaleköy’e uzanan bir gezi yazısında Bektaş, kıyı yağmasına ve köylülerin mülksüzleştirilmesine değinir:

“Ne olacak şimdi?
Ne olacak yağma Hasan’ın böreği…
İşte daha önce sözünü ettiğim 12 evi, (42 evin on ikisini) İstanbullular, Ankaralılar gelip ucuza kapatmışlar. Amaçları tüm köyü ele geçirmek üstelik.
Bana verilen bilgilere göre bunlardan biri İstanbullu bir hanım avukat, biri ilaç yapımcısı, biri bir yontucu (heykeltraş), dekoratör (bunun dört evi olduğu söyleniyor), biri tecimeri (tüccar), ikisi mimar, biri gazeteci…
Satışlar hileli…
Bir örnek vereyim:
Seksenlik bir ninenin mühürü kendinden habersiz alınır. Muhtar iki yalancı tanıkla mühürü kullanarak satış yapar. Kaça mı? 8.000TL. na…Ama yazılı belgede satış 20.000TL gösterilir […].
Hepsi de böyleymiş satışların. Orada bulunduğu günlerde böyle bir satışı Nüket önlüyor… ‘Bu ev satanın değil, başkasının. O da evini satmak istemiyor. Nasıl yaparsınız bu işi?’ Sen misin pişmiş aşa su katan?… Alıcı olan bir mimar bey ve de eşi, Nüket’in üzerine yürüyorlar. ‘Komünist’ filan demişlerdir herhal…
Şimdi açıklayabildim mi ‘istilacı’ sözünü… Böylesi kişilerin, bir yabancı istilacıdan ayrımı ne?
İçiniz karardı mı?
Bağışlayın!”30

Bektaş, kendi deyişiyle “Sayıları on bini aşan, yurt düzeyine yayılmış mimar”ları,31 ait oldukları profesyonel sınıfın sorumluluğuyla karşı karşıya bırakır. Fethiye, Kayaköy’den okurlara şöyle seslenir:

“Ey gidi okumuşlar, ey gidi aydınlar… Köylünün elindeki yerleri zorla kapatıp, tatil köyü diye kendinize dinlenme yeri yapacağınıza, gelip canlandırsanıza örneğin Kaya’yı… Daha bir insanca, daha bir akıllıca iş olmaz mı bu? Haydi orayı burayı parsellemeyi bırakın da var olanı şenlendirin, onarın. Ege’li, Akdeniz’li mimarlar; yazarlar, çizerler haydi, örnek bir barış kenti birliği kuruverin.”32

Kentli ve köylü arasındaki eşitsizliği ise 1977 yılında yayımlanan bir makalesinde ele alır:

“Merkezin denetlenmesinin ilk koşulu bilinçlendirilmiş, örgütlenmiş emekçi sınıfların yerel yönetimde etkin ve denetleyici olabilmeleridir. Kültür görevlerinin ana çizgisinin buna göre saptanması gerekir. Bu ana çizgi, bence, kırsal kesimden gelenlerin ve kentte yaşayan emekçi sınıfların, etkinliklerini kazanabilmeleri yolunda, bilinçlendirilmelerinden başlar.”33

Gorsel15 Bektas Mimarlik 151 Cengiz Bektaş’ın, kültür merkezi, yönetim merkezi, çarşı ve konut birimlerinden oluşan ve bir toprak amfi etrafında organize olan kent komşuluk birimi önerisi, “Belediyelerin Kültür Görevleri”, Mimarlık, Sayı: 151, 1977, s. 79
Cengiz Bektaş’ın, kültür merkezi, yönetim merkezi, çarşı ve konut birimlerinden oluşan ve bir toprak amfi etrafında organize olan kent komşuluk birimi önerisi, “Belediyelerin Kültür Görevleri”, Mimarlık, Sayı: 151, 1977, s. 79

Gorsel16 Tcbpgad002002 Cengiz Bektaş, Güre Amfitiyatrosu’na ait etüt ve eskizler <br />
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi<br />
Cengiz Bektaş, Güre Amfitiyatrosu’na ait etüt ve eskizler
Salt Araştırma, Cengiz Bektaş Arşivi

Kent-köy, merkez-çevre ilişkisini köylü lehine değiştirmek isteyen Anadolu Hümanizmi’nin yapıcı (constructivist) ütopyacı yaklaşımını, Cengiz Bektaş’ın belediyelere “kültür görevi” veren önerisinde yeniden buluyoruz. Köy Enstitüleri ile başlayan, Mavi Anadolucular ve Bektaş’ın Mavi Geziler ve yaz okulları ile devam ettirmeye çalıştığı imece kültürü, hızla kentleşen ve değişen Türkiye’nin gerçeklerine göre revize edilmiştir. Makaleye eşlik eden eskizinde Bektaş, her biri eski bir Anadolu amfitiyatrosu çevresinde organize olmuş kent adalarıyla yeni bir şehir düşlemektedir.

Sonuç Yerine

Cengiz Bektaş, 1970’lerdeki yazılarında Anadolu Hümanizmi’nin kültürel devamlılık anlatısını yeniden üretir. Sabahattin Eyüboğlu ve diğer Maviciler gibi Bektaş da Antik Çağ’dan günümüze kültürel devamlılığın geleneksel halk sanatlarında ifadesini bulduğuna inanmaktadır. Anadolu Hümanizmi’nin özgün bir yorumuna öncülük eden Bektaş, geleneksel “halk yapı sanatı”nın mekânsal okumalarını yaparken insanlar arası ilişkileri öncelemiştir. Diğer taraftan, “Halkın Elinden Dilinden” yazı dizisinde kamusal alanda güncel bir koruma sorunsalı tanımlamış; kamu yararı, halka açık ve kapalı yerleşkeler, arazi sahipliği, ikinci konut, arazi spekülasyonu, yapılaşmanın çevre üzerine etkileri, kıyı koruma gibi konuları yeri gelmişken toplumsal ve siyasi yönleriyle tartışmıştır. Bu yaklaşımı, bütüncül ve ilişkisel bir koruma deneyi veya Bektaş’ın deyimiyle, geleneksel ve tarihî mekânları “insanlarıyla, ilişkileri içinde korumak” olarak özetleyebiliriz. Bir kültürel bilinçlenme—bilinçlenerek özgürleşme—projesi olan Anadolu Hümanizmi, Bektaş’ın çalışmalarında ilişkisel ve bir o kadar da politik bir geleneksel ve tarihî çevre farkındalığına ve yaşatarak koruma söylemine dönüşür.

- - -


Can Bilsel, lisans eğitimini ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini sırasıyla Massachusetts Institute of Technology ve Princeton Üniversitesi’nde tamamladı. San Diego Üniversitesi Mimarlık Programı’nın kurucu bölüm başkanı olarak görev yaptı. UCLA Mimarlık Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Getty Research Institute (Los Angeles), École des hautes études en sciences sociales (Paris) ve Canadian Center for Architecture’da (Montreal) davetli araştırmacı olarak bulundu. Hâlen San Diego Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapan Bilsel, Architecture and the Housing Question (Routledge, 2022) kitabının eş editörüdür. İngilizce yayınları arasında Antiquity on Display: Regimes of the Authentic in Berlin’s Pergamon Museum (Oxford University Press, 2012) ile “The Aesthetics of Resistance: Istanbul’s Standing Man Between the Body Politic and Bare Life” (2024), “The Crisis in Conservation: Istanbul’s Gezi Park between Restoration and Resistance” (2017) ve “Our Anatolia: Organicism and the Making of the Humanist Culture in Turkey” (2007) makaleleri yer almaktadır.
  • 1.
    Türkiye'de sosyal ve beşeri bilimler ile kültürel miras söyleminde Anadolu imgesinin daha detaylı analizi için bkz. S. M. Can Bilsel, "Our Anatolia: Organicism and the Making of the Humanist Culture in Turkey", Muqarnas: An Annual on the Visual Culture of the Islamic World, Cilt: 24, Kasım 2007, ss. 223-242. Ayrıca bkz. Seçil Deren, "Türk Siyasi Düşüncesinde Anadolu İmgesi", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt: 4, ed. Tanıl Bora (İstanbul: İletişim, 2002).
  • 2.
    Birinci Türk Tarih Kongresi (Ankara: T. C. Maarif Vekâleti, 1932).
  • 3.
    Hamit Zübeyr Koşay, "Türk Tarih Kurumu Tarafından Alacahöyükte Yaptırılan Hafriyatta Elde Edilen Neticeler", İkinci Türk Tarih Kongresi (İstanbul: Kenan Matbaası, 1943).
  • 4.
    Nurullah Ataç, Söyleşiler (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1964); akt. Tanıl Bora, Cereyanlar: Türkiye'de Siyasi İdeolojiler (İstanbul: İletişim, 2017), s. 99.
  • 5.
    Bora, a.g.e.
  • 6.
    Reyhan Tutumlu, "'Anadolu Hümanizması'nın Yaratılması: Sabahattin Eyüboğlu", Kolaj Art, 13 Ekim 2014, http://kolajart.com/wp/2014/10/13/reyhan-tutumlu-anadolu-humanizmasinin-yaratilmasi-sabahattin-eyuboglu.
  • 7.
    Özlem Berk, "Batılılaşma ve Çeviri", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce: Modernleşme ve Batıcılık, Cilt: 3, ed. Uygur Kocabaşoğlu (İstanbul: İletişim, 2002), ss. 511-520.
  • 8.
    Sabahattin Eyüboğlu, Mavi ve Kara (İstanbul: Çağdaş Yayınları, 1994), s. 175; akt. Melike Akyol, "Cengiz Bektaş'ın 'Anadolulu' Mimarlık Söylemini Yolculuk ve Yerel Modernlik Üzerinden Okumak", Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019, ss. 37-38.
  • 9.
    Sabahattin Eyüboğlu, "Bizim Anadolu", Mavi ve Kara (Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları, 2002), s. 12. Ayrıca bkz. Eyüboğlu, "Halk Oyunları", Mavi ve Kara, ss. 67-68.
  • 10.
    Homeros, İlyada, çev. Azra Erhat ve A. Kadir (Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları, 1958); Homeros, Odysseia, çev. Azra Erhat ve A. Kadir (İstanbul: Sander, 1970).
  • 11.
    Eyüboğlu, "Bizim Anadolu". Eyüboğlu'nun değişen "biz" öznesi ve "Anadolu halkı" kavramının bir çözümlemesi için bkz. Bilsel, a.g.e., s. 236.
  • 12.
    Halikarnas Balıkçısı, Hey Koca Yurt (İstanbul: Hürriyet Yayınları, 1972) ve Sonsuzluk Sessiz Büyür (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1983); Azra Erhat, Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı (İstanbul: Can Yayınları, 2002).
  • 13.
    Türkiye'de Truva söyleminin bir analizi için bkz. Bilsel, a.g.e., ss. 232-235.
  • 14.
    Hasan Âli Yücel'e karşı 1940'larda yürütülen kampanyalar ve Soğuk Savaş yıllarının "teyakkuz söylemi" hakkında bkz. Bora, a.g.e., ss. 240, 292-293.
  • 15.
    Bora, a.g.e., s. 90.
  • 16.
    A.g.e.
  • 17.
    Akyol, a.g.e.; Burcu Kütükçüoğlu, "The Emergence of Mediterraneanism Discourse in Modern Turkish Architecture and the Special Position of Cengiz Bektaş", A/Z ITU Journal of the Faculty of Architecture, Cilt: 20, Sayı: 2, Temmuz 2023, ss. 317-331. Ayrıca bkz. Melike Akyol, Esin Boyacıoğlu ve T. Elvan Altan, "Mimarlık ve Yolculuk Pratiği: Cengiz Bektaş'ın 'Anadolululuk' Söylemi", Mimarlık, Sayı: 407, Mayıs-Haziran 2019, ss. 46-50.
  • 18.
    Cengiz Bektaş, "Halkın Elinden Dilinden: 1977 Mavi Gezi", Mimarlık, Sayı: 150, 1977, s. 5. 24 Eylül 1977'de Marmaris'ten başlayan Mavi Yolculuk üzerine eskiz, fotoğraf ve gezi notları. Ayrıca bkz. Burak Baş, "Yüksek Mimar Cengiz Bektaş ile Mavi Anadoluculuk Röportajı", Arkeofili, 1 Temmuz 2017, https://arkeofili.com/yuksek-mimar-cengiz-Bektaş-ile-mavi-anadoluculuk-roportaji.
  • 19.
    Akyol, a.g.e., ss. 11-12.
  • 20.
    Akyol, Bektaş'ın sadece Ege ve Akdeniz değil, Anadolu'nun birçok bölgesine ulaşan gezilerinin, Batı medeniyetinin evrenselliği yerine konumlandırılmış Anadolu kültürünün evrenselliğini vurguladığını söyler.
  • 21.
    Kütükçüoglu, a.g.e.
  • 22.
    Cengiz Bektaş, "İlhan Başgöz'ün Güre'de Halk Bilimi Yaz Okulu", folklor/edebiyat, Cilt: 25, Sayı: 100, 2019, ss. 1159-1162; "1. Uluslararası Türk Folklor Kongresinin Ardından", Halkbilimi, Sayı: 10, Temmuz 1975, s. 3, http://www.halkbilimi.com/dergi-makale/2398. Pertev Naili Boratav, Hasan Âli Yücel döneminde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde göreve başlamış; 1946 yılında Türkiye'nin ilk halk edebiyatı bölümünü kurmuştur. 1947'de Anadolu Hümanistleri ve birçok saygın bilim insanını hedef alan kampanya, Boratav'ın görevden alınması ve 1948-1950 yılları arasında yargılanması ile sonuçlanmıştır. Arzu Öztürkmen, "Folklore on Trial: Pertev Naili Boratav and the Denationalization of Turkish Folklore", Journal of Folklore Research, Cilt: 42, Sayı: 2, Mayıs-Ağustos 2005, ss. 185-216.
  • 23.
    Bektaş, daha sonra başka bir sempozyum için gittiği ABD'de İlhan Başgöz'le dostluk kurmuş; "Halkın Elinden Dilinden" yazı dizisinin ilk bölümünde Başgöz'e referans vermiştir. Mimarlık, Sayı: 146, 1976, ss. 8-9. Yine Bektaş'ın aktardığına göre Başgöz, ileriki yıllarda Bektaş'ın Güre Mimarlık Yaz Okulu'na katkıda bulunmuştur. Bektaş, "İlhan Başgöz'ün Güre'de Halk Bilimi Yaz Okulu", s. 1161.
  • 24.
    Bektaş'ın Mimarlık'ta "Halkın Elinden Dilinden" dizisi kapsamında yayımlanan yazılarının listesi için bkz. Kütükçüoglu, a.g.e., s. 326.
  • 25.
    Cengiz Bektaş, "Halk Yapı Sanatından Bir Örnek: Bodrumda Sivil Yapılar", Arkitekt, Sayı: 360, 1975, ss. 167-171.
  • 26.
    Cengiz Bektaş, "Halkın Elinden Dilinden", Mimarlık, Sayı: 155, 1978, ss. 3-6.
  • 27.
    Cengiz Bektaş, "Halkın Elinden Dilinden: Bunna Bööle Adamla!", Mimarlık, Sayı: 149, 1976, s. 31.
  • 28.
    A.g.e., s. 33.
  • 29.
    Cengiz Bektaş, "Halkın Elinden Dilinden", Mimarlık, Sayı: 154, 1978, s. 5.
  • 30.
    Cengiz Bektaş, "Halkın Elinden Dilinden", Mimarlık, Sayı: 152, 1977, s. 16.
  • 31.
    Cengiz Bektaş, "Halkın Elinden Dilinden", Mimarlık, Sayı: 156, 1978, s. 6.
  • 32.
    Cengiz Bektaş, "Halkın Elinden Dilinden", Mimarlık, Sayı: 159, 1979, s. 7.
  • 33.
    Cengiz Bektaş, "Belediyelerin Kültür Görevleri", Mimarlık, Sayı: 151, 1977, s. 78.
PAYLAŞ