November 23, 2024

SALON'u Hatırla­mak

VASIF KORTUN

September 7, 2013

Salon2 Hero
Geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiğimiz SALON sergisi sürecine dönmek istiyorum. Sergiyi programı yürüten Meriç Öner şu sözlerle duyurmuştu. İtalikler benimdir:


…SALON, nesneye ve nesnenin ortamına dair bir programdır. Sergi, tarih yazımında önceliği Cumhuriyet’in ilk yıllarına kaptırmış 1960’lar Ankara’sından, özene ve yalınlığa tercüman üç boyutlu bir an kesit sunar.

SALON’da sergilenen, Butik-A tasarımı orijinal mobilyalardır. Bediz ve Azmi Koz’un 1958 yılında Ankara’da açtığı Butik-A, dönemin normları dışında kalan ve o yılların vaatleri açısından değer taşıyan sayılı tasarım oluşumlarındandır. Büfe, yemek masası, sandalyeler, kanepeler, koltuklar, sehpalar, yazı masası ve servis masasından oluşan takım, bu sergi için bir araya getirilmiş bir seçki olmaktan ziyade, gerçek bir salonun eşyasıdır. Türkiye’nin müzik ortamına eğitimcilikleri ve üretimleriyle katkı sunmuş besteci Ulvi Cemal Erkin ve piyanist Ferhunde Erkin çiftinin evinden ödünç alınmış olan mobilyalar, dönemin mobilya tasarımı ve üretimindeki gösterişsiz duyarlılığa işaret eder. 

Sergide kurulan iki boyutlu mimari yapı, eşyanın gerçekliğini, ait olduğu esas mekâna bağlayan unsurdur. Zemine işlenen duvar, kapı ve pencere izdüşümleri, salonun, evin içi ve dışıyla kurduğu ilişkilerin adım adım takibine olanak tanır. 1956 yılında, şehrin etekleri varsayılan Emek’te, Yeşiltepe Kooperatifi tarafından yapımına başlanan apartman bloklarının mimari projesi, Bediz-Kamçıl Bürosu’na aittir. Henüz etraflıca incelenmemiş bir diğer tasarım ekibi olan Rahmi Bediz ve Demirtaş Kamçıl, 1952-1980 yıllarında Ankara’nın yapısal büyüme sürecine konut, kamu, ticaret ve kültür yapılarıyla dâhil olmuş üretken mimarlardır.

Salon2 1 Proje Planı, SALT Galata -1
Proje Planı, SALT Galata -1

Erkin ailesi projesi üzerine düşünürken salonlarını İstanbul’a olduğu gibi külliyen getirip kurmamaya karar vermiştik. Salonun serginin içine girmesi her iki mekanı duble bir yalana çevirebilirdi. Sergiden kısa bir süre önce Los Angeles LACMA’da sergilenen Eames House’u gördüğümde çok rahatsız olmuştum. LACMA, 19. Yüzyıldan kalan, içinde her türlü görsel ve tasarım faaliyetini sıraya koyarak, ansiklopediye benzeyen müzelerden hatırladığım dönem evleri gibi, Eames’lerin evini de olduğu gibi sökerek, müzeye taşıyıp yeniden kurmuştu. Müzenin direktörü Michael Gowan binlerce birimi söküp birleştirmelerini gururla anlatmıştı. Hemen ardından kurulum esnasında gezdiğimiz Chris Burden enstelasyonu da aynı karmaşık mekanik beceriye sahipti. LACMA’nın Hollywood film seti pratik ve becerisine koşut bir duruşu vardı ki bu Eames’lerinin evinin “make believe” durumu gibi Ed Kienholz’dan, Paul McCarthy’ye dek bir çok Los Angeles’li sanatçının da kesişme noktasıydı.

Eames evi kusursuz biçimde yeniden bir araya getirilmiş. Müzeyi gelenler, galerinin içindeki bu mekana, evin bahçesine sessizce sızmış davetsiz konuklar gibi arsız bir voyörizme katılırken, salondaki saksıların müzenin kiraladığı bahçıvanlar tarafından sulanmasının da morbid anlamlarını konuştuk. LACMA’nın aksine programı “performans” fikri üzerinden sürdürmeye karar verdik. Lars Von Trier’nin Dogville filmi temel referans olarak kullanıldı. Trier’nin filme dair olanla tiyatroya dair olanı çarpıştırması fikrini saklı tutarak filmde mekanın “içinde oynanması” ile, izleyicilerin sergi mekanı içinde oynamaları arasındaki ayrışmaya baktık. Sinema karanlığında izlenemeyecek şeyleri yanımızdaki kişiden utansak bile beraberce izleyebiliriz, sergide ise izleme zamanını ve kararını biz veriyoruz. Zor bir imgeye bakarken tüm varoluşumuzla aynı mekanı paylaşan ötekilerle bir iç müzakereye giriyoruz. Sinemada sadece iki gözden ibaretken sergi alanında izleyici olarak var olduğumuz kadar izlenildiğimizin de farkında olan performatif bireyleriz. Dolayısıyla, SALON programında oluşturulan tiyatromsu mekan içinde “oynamak” mümkündü. Trier’in kullandığı, yapaylığını gizlemeyen inandırıcı-yabancılaştırıcı araçlar gibi gibi, izleyici ve oyuncuyu aynı mekansallaştırmaya tabi kılmak olasıydı.

Bunlar formel sergileme müzakerleri değil. Aksine, özgül bir araştırmanın belli bir mekanda görselleştirmesinin nasıl olması gerektiğiyle ilgili sorular. Bu nedenle, didaktik ve tarihi sergilerde bir müzminleşen “enfo-grafik”lere de rağbet etmedik. Evin ve durumun sükunetini, foreks üzerine basılmış devasa fotoğraflar eşliğinde sunulan dar açılı bilgiç ve eğitici yazılarla verilmesini de doğru bulmadık.

- - -

Ek fotoğraflar için tıklayın.

ODTÜ Mimarlık Bölümü, Master öğrencisi Nazan Çapoğlu’nun 2008 yılına ait tez çalışması: Bir Yer olarak Ev, Ankara Yeşiltepe Blokları’nda Konut Mekanının Oluşumu
Share