Arşivden çıktı: Kartpostalın göstermediği kent direnişi

ÜMİT FIRAT AÇIKGÖZ

July 5, 2017

Beyaztmeydan 1 SALT Araştırma, Fotoğraf Arşivi<br />
SALT Araştırma, Fotoğraf Arşivi

SALT Araştırma arşiv koleksiyonlarından bir kartpostalda, 1920’lerin ortalarından 1950’lerin sonlarına kadarki hâliyle Beyazıt Meydanı… Eski Harbiye Nezareti’nin girişi önünde, Ankara’nın İstanbul’a atadığı ilk vali, aynı zamanda şehremini olarak vekâleten görev yapan Ali Haydar Bey’in [Yuluğ] yaptırdığı havuz var. Halk arasında “Haydar Bey Havuzu” olarak bilinen bu havuzun etrafına 1924 ile 1926 arasında döşenmiş hat üzerinde manevra yapan bir tramvay da görünüyor. O dönem nüfusu bir milyonu bulmayan İstanbul’da, Sultanahmet dışında meydan nitelemesinin hakkını verebilecek tek alan olan Beyazıt Meydanı, otuz seneyi aşkın bir süre bu görüntüyü muhafaza etti.1 Bugün yetmiş yaş ve üzerinde olan İstanbullular meydanın bu vaziyetini hatırlayacaklardır.

Peki ya havuz ve özellikle de tramvay hattı projelerine İstanbulluların itiraz ve direnişlerini hatırlayan var mıdır?

Kartpostal, havuz ile etrafında manevra yapan tramvayı latif bir kent manzarasının ögeleri olarak sunuyor. Gelgelelim, inşa edildikleri dönemde, bu eklemelerin Beyazıt Meydanı’nın letafetini bozacağı ve halkın meydandan istifade etmesini engelleyeceği yönünde yoğun eleştiriler dile getirilmişti. Dönemin belediye meclisinde, İstanbulluların oylarıyla seçilmiş temsilciler her iki projeye de itiraz etmişlerdi. Özellikle, Osmanlı İmparatorluğu zamanında tramvay işletme imtiyazını alan yabancı sermayeli İstanbul Tramvay Şirketi’nin yürüttüğü ray döşeme projesi, hem belediye meclisi hem de yerel basında yerden yere vurulmuştu. Çoğu meselede görüş ayrılığına düşen meclis üyeleri ve farklı siyasi kamplardan gazeteler bu konuda tek ses olmuştu. Meydanların “arızasız” boşluklar olması gerektiği, Beyazıt Meydanı’nın ortasında manevra yapacak “köhne” tramvayların kent estetiğine darbe vuracağı, halkın itirazlarını hem belediyenin hem tramvay şirketinin hem de hükûmetin dikkate alması gerekliliği, meydanların belediye vergisi ödeyen kent sakinlerine ait olduğu yüksek perdeden dile getirilmişti. Bakanlar Kurulu, halkın taleplerini destekleyen bir karar yayımlamak durumunda kalmıştı. Ancak uzun ve karmaşık bir hukuki süreç sonunda, tramvay şirketi, imparatorluğun son yıllarında söz konusu projeyi onaylatmış olması sayesinde hattı kullanıma sokabilmişti. Hukuken elleri zayıf olsa da İstanbullular, projeyi iki sene boyunca engelleyebilmişti.

Arşiv, bazen bir merakı tek başına giderir. Bazen de kimi cevapsız kalan, kiminin cevabı ise başka arşivlerde olan sorular sorup kenara çekilir. SALT Araştırma arşiv koleksiyonlarında bulunan bu kartpostaldaki meydan düzeninin nasıl ortaya çıktığı sorusu, ancak çeşitli ulusal ve yerel arşivlerde yapılan araştırmalarla bir cevap bulabiliyor.2 Sıklıkla hayal kırıklığı yaratan arşiv, bu kez araştırmacıya insaflı davranıyor ve onu ummadığı bir hikâye ile buluşturuyor: 1920’lerden bir kent direnişinin hikâyesi.

1950’lerin sonlarına gelindiğinde ise bu direniş çoktan unutulmuştu. İstanbullular bu kez, yapıldıkları dönemde çok eleştirilen havuz ve tramvay hattından müteşekkil meydan düzeninin ortadan kaldırılmasına tepkiliydiler. Gazeteci Burhan Arpad gibi, erken cumhuriyetin Beyazıt Meydanı’na ağıt yakanları vardı. 3

Arşiv, şimdiyi rahat bırakmıyor. Gelecek kuşaklar, günümüzün tartışmalı projelerini hafıza mekânı olarak sahiplenecek mi?

Bitirirken, 1920’lerin ortalarında çokça sorulan bir soruyu biz de soralım: Meydan nedir? Cevabı ise, havuzlu ve tramvaylı meydanın kurulmasına da, kaldırılmasına da muarız bir tanık, hem esaslı arşivperest hem de etrafında olup bitenin keskin gözlemcisi bir İstanbullu, tarihçi Reşad Ekrem Koçu versin. “Cumhuriyet devrinin ilk on yılı içinde yapılmış olup da 1957de büyük Türk İstanbulumuzun üstünde bütün şiddeti ile hüküm sürmeğe başlayan vandal kasırgasında sökülüp kaldırılan” diye tariflediği havuz ve etrafındaki düzenlemeden yola çıkarak şöyle yazıyor Koçu:

“İstanbul Belediyesi, büyük bir havuz ve havuzun etrafına çiçek çimen tarhları yapdırarak meydanı öldürmüş, ağaçsız bir park içinden geçen müteaddid yollara halbetmiştir. Unutulmamalıdır ki meydan, olan, şehir içinde, iyi veya kötü, o şehir halkının toplanabileceği ârızasız boşlukdur. […] Meydanlar mitinglerin, büyük siyasi nümayişlerin, ihtilallerin, onbinlerce insanı toplayan duvarsız ve tavansız salonlarıdır; onun içindir ki müstebit, despot idareler meydanları hiç sevmemişlerdir, meydanları şenlendirme, güzelleştirme adı altında, havuzlarla, tarhlarla, ağaçlarla ârızalandırmaya, mümkün olduğu kadar insan ayağının basacağı sahasını daraltmağa çalışmışlardır.”4
  • 1.
    Taksim ve Eminönü, ancak 1940'ların başında modern meydan olmuştur.
  • 2.
    Dönemin gazetelerini içeren süreli yayın arşivleri, İstanbul Belediye Meclisi (o zamanki adıyla Cemiyet-i Umumiye-i Belediye) toplantı tutanakları ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri.
  • 3.
    Burhan Arpad, Yokedilen İstanbul, İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayını, 1983, ss. 43-45.
  • 4.
    Reşad Ekrem Koçu, "Bayazıd Meydanı", İstanbul Ansiklopedisi, 4. Cilt, İstanbul: Nurgök ve Hüsnütabiat Matbaaları, 1960, s. 2252. (Özgün metne sadık kalınmıştır.)
Share