TÜRK İŞARET DİLİ, SAĞIR TOPLUM VE TERMİNOLOJİ ÇALIŞMASI ÜZERİNE
AYŞE DAMLA İŞERİ SUNMAN (DEM DERNEĞİ)
October 27, 2021
Farklı el şekillerini, hareketleri, mimikleri ve daha nice görsel ögeyi içinde barındıran işaret dili, Türkiye’de televizyon ekranına 1993 senesinde çıktı. On yıl boyunca Pazar günleri TRT-1’de devam eden İşitme Engelliler için Haber Bülteni, işitme engelli ebeveynin işiten çocuğu [Children of Deaf Adults], kısaltılmış hâliyle bir CODA olan Nermin Merdanoğlu’nun işaret dili tercümesi ile yayımlanan ilk programdı.
Tam erişilebilirlik ve eşitlik ilkelerinden uzak olsak da, Türkiye’deki görsel medya tüketicileri yirmi sekiz yıldır ekranın sağ alt köşesindeki pencere ile tanışık. 2019 yılında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından çıkarılan Sağırların, İşitme ve Görme Engellilerin Yayın Hizmetlerine Erişiminin İyileştirilmesine İlişkin Yönetmelik sayesinde hem açılan pencere sayısı—dolayısıyla aşinalık—arttı hem tercüme süreleri uzadı.
Bu pencerede kullanılan dil Google arama motoruna en fazla girildiği şekliyle “işitme dili”, “işitme engelli işareti” veya “işaretçe” değil. Doğru tanım Türk İşaret Dili, kısaca TİD olacak. Çünkü işaret dilleri de, konuşma dillerinde olduğu gibi çeşitlilik gösteriyor. Hatta üç ülkede de İngilizce konuşulmasına rağmen Amerikan İşaret Dili, İngiliz İşaret Dili ve Avustralya İşaret Dili birbirinden farklılık gösteriyor. Konuşma dillerinde olduğu gibi işaret dillerinde de somut ve soyut kavramlar, dilbilgisel kurallar var. Dilbilimciler tarafından irdelenmeye başlanan bu karmaşık ve zengin yapılar hâlen keşfedilmeyi bekliyor.
5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanunu’nun 15. maddesine eklenen “İşitme özürlülerin eğitim ve iletişimlerinin sağlanması amacıyla Türk Dil Kurumu Başkanlığı tarafından Türk İşaret Dili sistemi oluşturulur” ifadesi 1 Temmuz 2005’te Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Bu gelişme, Türkiye’de gizemini hâlâ koruyan bu dile toplumsal ve bilimsel ilginin artmasına katkı sağladı. Nicel verilerin yetersizliği sebebiyle kaç kişi oldukları ile ilgili farklı varsayımlar olsa da, ana dili TİD olan Sağır toplum da birçok alanda artık daha görünür ve düşüncelerini ifade ettikleri TİD ile varlar. Ancak kamusal alanda olan ve üretilen her türlü bilgiye ana dilleri ile erişimin kısıtlı olması hala bir mesele olmayı sürdürüyor.
Sağır toplumun TİD üzerinden her türlü bilgiye eşit ve tam erişimi için yapılan ve yapılabilecek birçok değerli çalışma var. Bunlardan ilk akla gelen, bilginin TİD’e çevrilmesi. Ayrıca TİD’deki eksik kavramları üretmeye odaklanan terminoloji çalışması da uzun vadede nitelikli tercümeye katkı sağlayacak.
2014 yılından beri sağır toplum ile işiten toplum arasındaki iletişimi güçlendirmek için çalışan Dem Derneği, SALT’ın davetiyle, sanatçı Deniz Gül’ün Kazı ve Yüzey sergisi kapsamında kapalı bir toplantı gerçekleştirdi. TİD alanında aktif çalışan altı dilbilimci ve akademisyen ile dördü sanat alanında faal yedi sağır bireyin bir araya geldiği oturumda iki CODA tercüman görev yaptı.
Birlikte düşünmeyi ve dayanışmayı teşvik edecek bir iletişim alanı yaratmak niyetiyle “Sanat gibi sağır toplumun deneyiminin kısıtlı olduğu bir alanda işaret üretimi nasıl olmalı?” sorusuyla yola çıkıldı. Soru sanat temelinde sorulmuş olsa da, hedefimiz sadece sanat için değil, sağır toplumun deneyiminin kısıtlı olduğu tüm alanlarda farklı paydaşlar tarafından kullanılabilecek bir yol haritasının belirlenmesine ışık tutmaktı.
Ana dili TİD olan veya bu dil ile bir bağı bulunan kimseler sağır toplumun deneyiminin olduğu alanlarda son yıllarda Türk İşaret Dili’ne özgü işaretler üretebildiğine tanıktı. Örneğin, TİD’de Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal medya mecralarına karşılık gelen işaretler üretilmişti çünkü sosyal medya mecraları sağır toplum tarafından aktif ve yoğun bir biçimde kullanılıyordu; günlük hayatları için bir ihtiyaç hâline gelmişti. Terminoloji de hayatın bir parçası olma halinden ortaya çıkmıştı.
Pablo Picasso’nun kendine ait bir işareti olduğunu öğrendiğimiz buluşmada (Avuçlarımızı kase tutar gibi yüzümüze döndürdüğümüz, bir elimizi yukarı bir elimiz aşağı hareket ettirdiğimiz işaret, adeta işlerindeki açısal çarpıtmaları yansıtıyordu.) daha nicelerinin işaretleri için oluşturulabilecek yol haritalarının püf noktalarına dair ortak görüşler vardı:
• Çalışmaların, ana dili Türk İşaret Dili olan sağır uzmanlar ve bireyler ile bilimsel ve teknik uzmanlar, akademisyenler ve yetkili kurumlar tarafından birlikte ve uzlaşmacı bir yöntem ile yönetilmesi,
• Terminoloji geliştirme çalışmalarının, eksik kavramların belirlenip bir derlem oluşturulmasıyla başlaması; işaret üretiminde çalışacak odak grupta yeterli sayıda ve mümkünse terminoloji üretilen alanda tecrübeli sağır bireyin bulunması,
• Derlem çalışmasının Türkçe’den Türk İşaret Dili’ne tek yönlü bir üretim sürecinden ziyade görsel destekli ve odak bağlam içerisinde iki yönlü gerçekleştirilmesinin gerekliliği,
• İşaretlerin kullanımı için katılımcı, demokratik bir ortam yaratabilmek ve çoğulculuk ilkesine dayanarak sağır toplumdan geri dönüşler alabilmek için dijital platformların interaktif bir şekilde kurgulanması, fikirler ve geri dönüşlerin değerlendirilmesi,
• Sağır toplumun sanat okuryazarlığının artması için çalışmalar yapılması.
Ve eğer bu satırları okurken “sağır” kelimesinin kullanılması kulağınızı tırmaladıysa, “Ayıp değil mi?” düşüncesi aklınızın bir kenarına düştüyse; sebebi şimdiye kadar kanıksadıklarımız. Eğer ana dili Türkçe olan bireyler, biri onları duymadığı için sinirlendiklerinde, “Sağır mısın be kardeşim!” diye avazı çıktığı kadar bağırmasaydı; kim “sağır” kelimesinin ayıp olduğunu söyleyebilirdi ki? O zaman meselenin dilde başladığını söylemek yanlış olmasa gerek. 2021 yılının ilk altı ayında medyada kullanılan “sağır” kelimesinin %47’sinin olumsuz çağrışımlı olduğu düşünüldüğünde daha yolumuzun olduğunu söyleyebiliriz.
Tam erişilebilirlik ve eşitlik ilkelerinden uzak olsak da, Türkiye’deki görsel medya tüketicileri yirmi sekiz yıldır ekranın sağ alt köşesindeki pencere ile tanışık. 2019 yılında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından çıkarılan Sağırların, İşitme ve Görme Engellilerin Yayın Hizmetlerine Erişiminin İyileştirilmesine İlişkin Yönetmelik sayesinde hem açılan pencere sayısı—dolayısıyla aşinalık—arttı hem tercüme süreleri uzadı.
Bu pencerede kullanılan dil Google arama motoruna en fazla girildiği şekliyle “işitme dili”, “işitme engelli işareti” veya “işaretçe” değil. Doğru tanım Türk İşaret Dili, kısaca TİD olacak. Çünkü işaret dilleri de, konuşma dillerinde olduğu gibi çeşitlilik gösteriyor. Hatta üç ülkede de İngilizce konuşulmasına rağmen Amerikan İşaret Dili, İngiliz İşaret Dili ve Avustralya İşaret Dili birbirinden farklılık gösteriyor. Konuşma dillerinde olduğu gibi işaret dillerinde de somut ve soyut kavramlar, dilbilgisel kurallar var. Dilbilimciler tarafından irdelenmeye başlanan bu karmaşık ve zengin yapılar hâlen keşfedilmeyi bekliyor.
5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanunu’nun 15. maddesine eklenen “İşitme özürlülerin eğitim ve iletişimlerinin sağlanması amacıyla Türk Dil Kurumu Başkanlığı tarafından Türk İşaret Dili sistemi oluşturulur” ifadesi 1 Temmuz 2005’te Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Bu gelişme, Türkiye’de gizemini hâlâ koruyan bu dile toplumsal ve bilimsel ilginin artmasına katkı sağladı. Nicel verilerin yetersizliği sebebiyle kaç kişi oldukları ile ilgili farklı varsayımlar olsa da, ana dili TİD olan Sağır toplum da birçok alanda artık daha görünür ve düşüncelerini ifade ettikleri TİD ile varlar. Ancak kamusal alanda olan ve üretilen her türlü bilgiye ana dilleri ile erişimin kısıtlı olması hala bir mesele olmayı sürdürüyor.
Sağır toplumun TİD üzerinden her türlü bilgiye eşit ve tam erişimi için yapılan ve yapılabilecek birçok değerli çalışma var. Bunlardan ilk akla gelen, bilginin TİD’e çevrilmesi. Ayrıca TİD’deki eksik kavramları üretmeye odaklanan terminoloji çalışması da uzun vadede nitelikli tercümeye katkı sağlayacak.
2014 yılından beri sağır toplum ile işiten toplum arasındaki iletişimi güçlendirmek için çalışan Dem Derneği, SALT’ın davetiyle, sanatçı Deniz Gül’ün Kazı ve Yüzey sergisi kapsamında kapalı bir toplantı gerçekleştirdi. TİD alanında aktif çalışan altı dilbilimci ve akademisyen ile dördü sanat alanında faal yedi sağır bireyin bir araya geldiği oturumda iki CODA tercüman görev yaptı.
Birlikte düşünmeyi ve dayanışmayı teşvik edecek bir iletişim alanı yaratmak niyetiyle “Sanat gibi sağır toplumun deneyiminin kısıtlı olduğu bir alanda işaret üretimi nasıl olmalı?” sorusuyla yola çıkıldı. Soru sanat temelinde sorulmuş olsa da, hedefimiz sadece sanat için değil, sağır toplumun deneyiminin kısıtlı olduğu tüm alanlarda farklı paydaşlar tarafından kullanılabilecek bir yol haritasının belirlenmesine ışık tutmaktı.
Ana dili TİD olan veya bu dil ile bir bağı bulunan kimseler sağır toplumun deneyiminin olduğu alanlarda son yıllarda Türk İşaret Dili’ne özgü işaretler üretebildiğine tanıktı. Örneğin, TİD’de Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal medya mecralarına karşılık gelen işaretler üretilmişti çünkü sosyal medya mecraları sağır toplum tarafından aktif ve yoğun bir biçimde kullanılıyordu; günlük hayatları için bir ihtiyaç hâline gelmişti. Terminoloji de hayatın bir parçası olma halinden ortaya çıkmıştı.
Pablo Picasso’nun kendine ait bir işareti olduğunu öğrendiğimiz buluşmada (Avuçlarımızı kase tutar gibi yüzümüze döndürdüğümüz, bir elimizi yukarı bir elimiz aşağı hareket ettirdiğimiz işaret, adeta işlerindeki açısal çarpıtmaları yansıtıyordu.) daha nicelerinin işaretleri için oluşturulabilecek yol haritalarının püf noktalarına dair ortak görüşler vardı:
• Çalışmaların, ana dili Türk İşaret Dili olan sağır uzmanlar ve bireyler ile bilimsel ve teknik uzmanlar, akademisyenler ve yetkili kurumlar tarafından birlikte ve uzlaşmacı bir yöntem ile yönetilmesi,
• Terminoloji geliştirme çalışmalarının, eksik kavramların belirlenip bir derlem oluşturulmasıyla başlaması; işaret üretiminde çalışacak odak grupta yeterli sayıda ve mümkünse terminoloji üretilen alanda tecrübeli sağır bireyin bulunması,
• Derlem çalışmasının Türkçe’den Türk İşaret Dili’ne tek yönlü bir üretim sürecinden ziyade görsel destekli ve odak bağlam içerisinde iki yönlü gerçekleştirilmesinin gerekliliği,
• İşaretlerin kullanımı için katılımcı, demokratik bir ortam yaratabilmek ve çoğulculuk ilkesine dayanarak sağır toplumdan geri dönüşler alabilmek için dijital platformların interaktif bir şekilde kurgulanması, fikirler ve geri dönüşlerin değerlendirilmesi,
• Sağır toplumun sanat okuryazarlığının artması için çalışmalar yapılması.
Ve eğer bu satırları okurken “sağır” kelimesinin kullanılması kulağınızı tırmaladıysa, “Ayıp değil mi?” düşüncesi aklınızın bir kenarına düştüyse; sebebi şimdiye kadar kanıksadıklarımız. Eğer ana dili Türkçe olan bireyler, biri onları duymadığı için sinirlendiklerinde, “Sağır mısın be kardeşim!” diye avazı çıktığı kadar bağırmasaydı; kim “sağır” kelimesinin ayıp olduğunu söyleyebilirdi ki? O zaman meselenin dilde başladığını söylemek yanlış olmasa gerek. 2021 yılının ilk altı ayında medyada kullanılan “sağır” kelimesinin %47’sinin olumsuz çağrışımlı olduğu düşünüldüğünde daha yolumuzun olduğunu söyleyebiliriz.