Detay, Nam-ı Diğer Gürültülü Yer
MELİS CANKARA
12 Ocak 2018
Detaylı olarak çizilmemiş bir projeden söz etmek mümkün olsa da detayı olmayan bir yapıdan söz etmek imkânsızdır. Çünkü detaysızlık bir tür ilişkisizliğe işaret ederken yapı, fikri gündeme geldiği andan itibaren farklı ölçeklerdeki ve farklı katmanlardaki ilişkiler silsilesine dönüşür. Yapının araziyle, komşularıyla, çevresiyle, içinde bulunduğu iklimle ilişkisi ya da mekânların, malzemelerin birbiriyle ilişkisi ve daha niceleri yapıyla birlikte çözülmeyi bekleyen sorunlardır. Detay bu sayısız ilişkinin içerisinde en “an”a dair görünüp sürece yayılan ve aynı zamanda en çok gürültü çıkarandır.
Frascari, bağlantı (joint) ile ilişkilendirdiği detayı yapının temel kurucusu olarak görür ve yapının bütününü etkileyen bir tür çözünürlük problemi olarak ele alır.1 “Eklenmek” fiilinden gelen bu kelimenin Türkçedeki daha kullanışlı karşılıkları “eklem” ya da “mafsal” olabilir. Eklem, İngilizcedeki karşılığına uygun bir yaklaşımla “eklenmek” fiilinden türetilmişken mafsal Arapçadaki “ayrışma” kökünden türetilmiştir.2 Dolayısıyla bir tanesi iki şeyin birleşme noktasıyken diğeri ayrışma noktasıdır. İki şeyin birleşme ya da ayrışma noktasındaki ortak payda ise “temas”tır. Burada kritik olan, detayın bir tür “temas” problemi olarak ele alınmasıdır. Oysa detay, temassızlığı da içeren bir tür ilişki problemidir. Detayın masada başlayan üretimiyse mutlak bir şekilde şantiyede gerçekleşir. Detay üzerine konuşabilmek, aynı zamanda onun varlık koşulları üzerine de konuşabilmeyi gerektirir.
Mezunu olduğum üniversitenin mimarlık fakültesinde, ilk yıl anlatılanlardan bana kalan çok az bilgi var ki bunların önemli bir kısmı kırtasiyeciliğin uzmanlık alanına da giriyor sanırım. Örneğin kurşun kalemle yapılacak bir detay çiziminin dağılmaması ya da çizimin kağıdı yırtmaması için kullanılacak ideal ucun “F” olduğunu o günlerden hatırlıyorum. Kırtasiyecilik bilgileri bir yana üniversitenin ilk yılından hatırladığım en kayda değer bilgi, mimarideki üç temel ilişkilenme biçimidir. Farklı iki malzeme ya bir hiyerarşiyle (biri diğerinin üzerine binerek), ya bir mesafeyle (fuga), ya da bir arabulucuyla (üçüncü malzeme) bir araya gelirler. Bu basit bilgi kağıt üzerinde hayat kurtarır. Ancak, kağıt üzerindeki detayın, çizildiği gibi, şantiyede hayat bulması çok sık rastlanan bir durum değildir. Yapısal ilişkilerin gerçekleşme biçimleri mimarlık becerisinin ve tecrübesinin yanı sıra aktörler arası ilişkinin kalitesine de bağlıdır. Aktörler arası ilişki kalitesinin ne demek olabileceğini, Uğur Tanyeli’nin malzemenin, işçiliğin ve teknik olanakların sınırlarını zorlayan ve 1960’lar Türkiyesi’nin mimarlık laboratuvarı olarak tariflediği ODTÜ Kampüs projesi üzerinden anlatmaya çalışacağım.3
Bu anlatının temel dayanağı SALT Araştırma’daki Altuğ-Behruz Çinici Arşivi’dir.4 ODTÜ Koleksiyonu, SALT Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi’ndeki herhangi bir projeye ait en kapsamlı belge grubu olma özelliğini taşıyor. Bu koleksiyonun büyük bir kısmını mimari çizimler oluşturuyor. İlginç olansa, koleksiyonda bulunan az sayıdaki fotoğrafa rağmen, yazışma ve raporların çizimler kadar geniş bir yer tutması. Çizimlerin, 1/5000 ölçekli nazım planından 1/1 ölçekli tabure ve amfideki sürgülü yazı tahtası detayına kadar geniş bir aralıkta olduğu daha ilk bakışta göze çarpıyor. Yazılı belgelerin önemli bir kısmını şantiye süresince inşa edilen her yapı için günlük olarak tutulan detaylı seyir raporları oluşturuyor. İki haftada bir tüm mühendislik gruplarının ayrı ayrı hazırladığı seyir raporları, mimari seyir raporuyla birlikte mimari ekip tarafından birer kopya olarak rektörlüğe, kontrol şefliğine ve müteahhitliğe iletiliyor. Bu raporlar proje ekiplerinin şantiye gözlemlerini, önerilerini, mevcut duruma bağlı sonucu ve numune taleplerini içeriyor. Seyir raporları haricinde çok sayıda mektup, dilekçe ve kontrollük sözleşmesinin yer aldığı koleksiyon; 1961 yılında Altuğ Çinici ve Behruz Çinici’nin ulusal bir yarışma sonucunda kazandıkları ODTÜ Kampüs projesinin, yaklaşık yirmi yıla yayılan titiz ve bir o kadar da meşakkatli hizmetinin detaylarını içeriyor. Tüm bu kayıtlara, dönemin mimarlık pratiğinin önemli bir parçası olan ve Çiniciler tarafından elle tutulmuş bir şantiye seyir defteri eşlik ediyor. Çinicilerin ODTÜ Kampüs inşaatının ilk yıllarında tuttukları bu defter, şantiye görüşme notlarını, detay çizimlerini, şantiye sırasında çıkan sorunları, muhasebe notlarını, iş programını, malzeme bilgilerini ve birtakım kişisel notları içeriyor.
15 Ağustos 1962 tarihli mimarlık fakültesi inşaat seyir raporunda, kalıp tahtalarının verilen detaylara uygun olmadığı, beton renk ve dokusunun tatmin edici bulunmadığı, perde duvar köşelerinin tarif edilenden farklı şekilde imal edildiği ve kalıp işçiliğinde kullanılan çivilerin gelişigüzelliği gibi detaylı gözlemler yer alıyor. Bu rapor, imalata ilişkin uygulama önerilerinin yanı sıra, şantiyede mimari detaylar üzerine çalışacak, modern mimari detaylara hakim uygulamacı bir mimarın bulundurulması gibi yönetime ilişkin önerileri de kapsıyor. Raporun sonunda istenen numune listesi yine şantiye yönetimini ve elbette ortaya çıkacak mimari ürünün kalitesini etkileyecek bir açıklamayla bitiriliyor:
“Bütün bu numuneler hazırlanıp kenarlarına bağlanacak mühürlü kartona tasvip imzalarımızın alınması ve ondan sonra imalata geçilmesi, aksi halde yapılan işlerin muteber sayılmayacağını bildiririz.”5
Bu rapor Çinicilerin detaylı ve özenli çizimlerinin nasıl hayata geçirildiğinin küçük bir göstergesidir. Bunun gibi yüzlerce sayfalık rapor yazıldığı düşünülecek olursa, Çinicilerin çizim üretmekten daha fazla bir mesaiyi onu uygulatmak için harcadıklarını düşünmek de mümkündür. Öte yandan, mimarın bu ortamı tek başına yaratamayacağı da aşikârdır. Bu tür bir diyaloğun oluşabilmesi için öncelikle tüm aktörlerin onayı gerekir. Böyle bir ortamda bile Behruz Çinici, her fırsatta vurguladığı Rektör Kemal Kurdaş’ın hamiliğine rağmen, projenin ancak yüzde ellisinin hayata geçirilebildiğinden, özellikle de mimarlık fakültesinde pek çok detayın eksik olduğundan yakınır.6 1969 Kasım’ında Kurdaş’ın görevden ayrılmasından sonra Çinicilerin raporlarına, izinsiz yapılan müdahalelere karşı serzenişler içeren mektuplar ve dilekçeler eklenir. Kurdaş’ın ardından diyalog ortamındaki denge yavaş yavaş değişmeye başlar. 1975’te Jeoloji Mühendisliği’nin inşaatındaki gecikme sebebiyle Çinicilere iki aylık mesleki kontrollük cezası kesilir.7 Ardından Çiniciler, 1976’da Hazırlık Okulu ve İdari İlimler fakültelerinin inşaatlarının mimari kontrollüklerinin, eskiden uygulandığı gibi, “müteahhidin çalıştığı sürece” devam etmesini talep ederler.8 Bu yazışmalar 31 Aralık 1979’da Çinicilerin, A tipi yurt, Metalurji (1. Kısım), Hazırlık Okulu Sınıflar Bölümü, İdari İlimler Fakültesi ofis ve sınıflarının inşaatlarındaki mesleki kontrollük görevlerinin sona erdirilmesiyle başka bir boyut kazanır. 14 Ocak 1980’de rektörlüğe yazdıkları dilekçede hukuki yönden normal sayılabilecek bu durumun teknik, bilimsel, sanatsal düşünce ve çağdaş meslek anlayışına, olayın bir teknik üniversitede yaratılmış oluşuyla da ters düştüğüne dair görüşlerini bildirirler.9 Kurdaş’ın ardından mesleki kontrollük meselesinin bu kadar gündem yaratması, aktörler arası ilişkilerin zaman içerisinde aşındığının bir göstergesidir. Bu aşınma, detay üretiminde sesi en yüksek çıkan aktörün dışlanmasıyla sonuçlanır. Mesleki kontrollük sözleşmesi olmayan mimarın şantiyede herhangi bir söz hakkı yoktur, bir başka deyişle artık oyunda değildir.
Çinicilerin bu emek yoğun hizmetlerini sadece ortaya çıkan “mimari ürünün” niteliği üzerinden ele almak, onlara bir yerde haksızlık etmek olacaktır. ODTÜ Kampüs projesiyle Türkiye’de mimarlık meslek etiğinin oluşmasına ve gelişimine sağladıkları katkı en az inşa edilen yapılar kadar kıymetli ve önemlidir. Bu anlamda ODTÜ ve özellikle de mimarlık fakültesi inşa edilenlerden öte mimarlar için bir okul olmalı diye düşünüyorum. Raporlar, tutanaklar, dilekçeler ve muhtelif yazışmalar üzerinden tekrar tekrar okunabilir….
Sonuç olarak detay, tasarlanmış bir yapı kesitinden (ya da çözülmüş bir sorundan) ziyade, aktörlerin hep bir ağızdan konuştuğu patırtılı bir sürecin yapıya bıraktığı izdir. Yapılar projeleri ya da fotoğrafları üzerinden konuşuldukça, detay da yazının başında bahsi geçen temel ilişkilenme biçimlerinin ötesine geçemez. Oysa her detayın, sadece o “an”a tanıklık edenlerin duyabildiği, imal edilişine dair sayısız sesi, sayısız hikâyesi vardır. Çizdiğinin uygulanmasını isteyen mimarın, işverenin, müteahhidin ve usta gibi sürece dair söz sahibi tüm aktörlerin bir tür asgari müştereğidir detay; gürültü içerir!
- - -
Melis Cankara’nın bu yazısı Betonart dergisinin 2017 tarihli 55. sayısında yayımlanmıştır.
Yazının orijinaline sadık kalınmıştır.
Frascari, bağlantı (joint) ile ilişkilendirdiği detayı yapının temel kurucusu olarak görür ve yapının bütününü etkileyen bir tür çözünürlük problemi olarak ele alır.1 “Eklenmek” fiilinden gelen bu kelimenin Türkçedeki daha kullanışlı karşılıkları “eklem” ya da “mafsal” olabilir. Eklem, İngilizcedeki karşılığına uygun bir yaklaşımla “eklenmek” fiilinden türetilmişken mafsal Arapçadaki “ayrışma” kökünden türetilmiştir.2 Dolayısıyla bir tanesi iki şeyin birleşme noktasıyken diğeri ayrışma noktasıdır. İki şeyin birleşme ya da ayrışma noktasındaki ortak payda ise “temas”tır. Burada kritik olan, detayın bir tür “temas” problemi olarak ele alınmasıdır. Oysa detay, temassızlığı da içeren bir tür ilişki problemidir. Detayın masada başlayan üretimiyse mutlak bir şekilde şantiyede gerçekleşir. Detay üzerine konuşabilmek, aynı zamanda onun varlık koşulları üzerine de konuşabilmeyi gerektirir.
Mezunu olduğum üniversitenin mimarlık fakültesinde, ilk yıl anlatılanlardan bana kalan çok az bilgi var ki bunların önemli bir kısmı kırtasiyeciliğin uzmanlık alanına da giriyor sanırım. Örneğin kurşun kalemle yapılacak bir detay çiziminin dağılmaması ya da çizimin kağıdı yırtmaması için kullanılacak ideal ucun “F” olduğunu o günlerden hatırlıyorum. Kırtasiyecilik bilgileri bir yana üniversitenin ilk yılından hatırladığım en kayda değer bilgi, mimarideki üç temel ilişkilenme biçimidir. Farklı iki malzeme ya bir hiyerarşiyle (biri diğerinin üzerine binerek), ya bir mesafeyle (fuga), ya da bir arabulucuyla (üçüncü malzeme) bir araya gelirler. Bu basit bilgi kağıt üzerinde hayat kurtarır. Ancak, kağıt üzerindeki detayın, çizildiği gibi, şantiyede hayat bulması çok sık rastlanan bir durum değildir. Yapısal ilişkilerin gerçekleşme biçimleri mimarlık becerisinin ve tecrübesinin yanı sıra aktörler arası ilişkinin kalitesine de bağlıdır. Aktörler arası ilişki kalitesinin ne demek olabileceğini, Uğur Tanyeli’nin malzemenin, işçiliğin ve teknik olanakların sınırlarını zorlayan ve 1960’lar Türkiyesi’nin mimarlık laboratuvarı olarak tariflediği ODTÜ Kampüs projesi üzerinden anlatmaya çalışacağım.3
Bu anlatının temel dayanağı SALT Araştırma’daki Altuğ-Behruz Çinici Arşivi’dir.4 ODTÜ Koleksiyonu, SALT Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi’ndeki herhangi bir projeye ait en kapsamlı belge grubu olma özelliğini taşıyor. Bu koleksiyonun büyük bir kısmını mimari çizimler oluşturuyor. İlginç olansa, koleksiyonda bulunan az sayıdaki fotoğrafa rağmen, yazışma ve raporların çizimler kadar geniş bir yer tutması. Çizimlerin, 1/5000 ölçekli nazım planından 1/1 ölçekli tabure ve amfideki sürgülü yazı tahtası detayına kadar geniş bir aralıkta olduğu daha ilk bakışta göze çarpıyor. Yazılı belgelerin önemli bir kısmını şantiye süresince inşa edilen her yapı için günlük olarak tutulan detaylı seyir raporları oluşturuyor. İki haftada bir tüm mühendislik gruplarının ayrı ayrı hazırladığı seyir raporları, mimari seyir raporuyla birlikte mimari ekip tarafından birer kopya olarak rektörlüğe, kontrol şefliğine ve müteahhitliğe iletiliyor. Bu raporlar proje ekiplerinin şantiye gözlemlerini, önerilerini, mevcut duruma bağlı sonucu ve numune taleplerini içeriyor. Seyir raporları haricinde çok sayıda mektup, dilekçe ve kontrollük sözleşmesinin yer aldığı koleksiyon; 1961 yılında Altuğ Çinici ve Behruz Çinici’nin ulusal bir yarışma sonucunda kazandıkları ODTÜ Kampüs projesinin, yaklaşık yirmi yıla yayılan titiz ve bir o kadar da meşakkatli hizmetinin detaylarını içeriyor. Tüm bu kayıtlara, dönemin mimarlık pratiğinin önemli bir parçası olan ve Çiniciler tarafından elle tutulmuş bir şantiye seyir defteri eşlik ediyor. Çinicilerin ODTÜ Kampüs inşaatının ilk yıllarında tuttukları bu defter, şantiye görüşme notlarını, detay çizimlerini, şantiye sırasında çıkan sorunları, muhasebe notlarını, iş programını, malzeme bilgilerini ve birtakım kişisel notları içeriyor.
15 Ağustos 1962 tarihli mimarlık fakültesi inşaat seyir raporunda, kalıp tahtalarının verilen detaylara uygun olmadığı, beton renk ve dokusunun tatmin edici bulunmadığı, perde duvar köşelerinin tarif edilenden farklı şekilde imal edildiği ve kalıp işçiliğinde kullanılan çivilerin gelişigüzelliği gibi detaylı gözlemler yer alıyor. Bu rapor, imalata ilişkin uygulama önerilerinin yanı sıra, şantiyede mimari detaylar üzerine çalışacak, modern mimari detaylara hakim uygulamacı bir mimarın bulundurulması gibi yönetime ilişkin önerileri de kapsıyor. Raporun sonunda istenen numune listesi yine şantiye yönetimini ve elbette ortaya çıkacak mimari ürünün kalitesini etkileyecek bir açıklamayla bitiriliyor:
“Bütün bu numuneler hazırlanıp kenarlarına bağlanacak mühürlü kartona tasvip imzalarımızın alınması ve ondan sonra imalata geçilmesi, aksi halde yapılan işlerin muteber sayılmayacağını bildiririz.”5
Bu rapor Çinicilerin detaylı ve özenli çizimlerinin nasıl hayata geçirildiğinin küçük bir göstergesidir. Bunun gibi yüzlerce sayfalık rapor yazıldığı düşünülecek olursa, Çinicilerin çizim üretmekten daha fazla bir mesaiyi onu uygulatmak için harcadıklarını düşünmek de mümkündür. Öte yandan, mimarın bu ortamı tek başına yaratamayacağı da aşikârdır. Bu tür bir diyaloğun oluşabilmesi için öncelikle tüm aktörlerin onayı gerekir. Böyle bir ortamda bile Behruz Çinici, her fırsatta vurguladığı Rektör Kemal Kurdaş’ın hamiliğine rağmen, projenin ancak yüzde ellisinin hayata geçirilebildiğinden, özellikle de mimarlık fakültesinde pek çok detayın eksik olduğundan yakınır.6 1969 Kasım’ında Kurdaş’ın görevden ayrılmasından sonra Çinicilerin raporlarına, izinsiz yapılan müdahalelere karşı serzenişler içeren mektuplar ve dilekçeler eklenir. Kurdaş’ın ardından diyalog ortamındaki denge yavaş yavaş değişmeye başlar. 1975’te Jeoloji Mühendisliği’nin inşaatındaki gecikme sebebiyle Çinicilere iki aylık mesleki kontrollük cezası kesilir.7 Ardından Çiniciler, 1976’da Hazırlık Okulu ve İdari İlimler fakültelerinin inşaatlarının mimari kontrollüklerinin, eskiden uygulandığı gibi, “müteahhidin çalıştığı sürece” devam etmesini talep ederler.8 Bu yazışmalar 31 Aralık 1979’da Çinicilerin, A tipi yurt, Metalurji (1. Kısım), Hazırlık Okulu Sınıflar Bölümü, İdari İlimler Fakültesi ofis ve sınıflarının inşaatlarındaki mesleki kontrollük görevlerinin sona erdirilmesiyle başka bir boyut kazanır. 14 Ocak 1980’de rektörlüğe yazdıkları dilekçede hukuki yönden normal sayılabilecek bu durumun teknik, bilimsel, sanatsal düşünce ve çağdaş meslek anlayışına, olayın bir teknik üniversitede yaratılmış oluşuyla da ters düştüğüne dair görüşlerini bildirirler.9 Kurdaş’ın ardından mesleki kontrollük meselesinin bu kadar gündem yaratması, aktörler arası ilişkilerin zaman içerisinde aşındığının bir göstergesidir. Bu aşınma, detay üretiminde sesi en yüksek çıkan aktörün dışlanmasıyla sonuçlanır. Mesleki kontrollük sözleşmesi olmayan mimarın şantiyede herhangi bir söz hakkı yoktur, bir başka deyişle artık oyunda değildir.
Çinicilerin bu emek yoğun hizmetlerini sadece ortaya çıkan “mimari ürünün” niteliği üzerinden ele almak, onlara bir yerde haksızlık etmek olacaktır. ODTÜ Kampüs projesiyle Türkiye’de mimarlık meslek etiğinin oluşmasına ve gelişimine sağladıkları katkı en az inşa edilen yapılar kadar kıymetli ve önemlidir. Bu anlamda ODTÜ ve özellikle de mimarlık fakültesi inşa edilenlerden öte mimarlar için bir okul olmalı diye düşünüyorum. Raporlar, tutanaklar, dilekçeler ve muhtelif yazışmalar üzerinden tekrar tekrar okunabilir….
Sonuç olarak detay, tasarlanmış bir yapı kesitinden (ya da çözülmüş bir sorundan) ziyade, aktörlerin hep bir ağızdan konuştuğu patırtılı bir sürecin yapıya bıraktığı izdir. Yapılar projeleri ya da fotoğrafları üzerinden konuşuldukça, detay da yazının başında bahsi geçen temel ilişkilenme biçimlerinin ötesine geçemez. Oysa her detayın, sadece o “an”a tanıklık edenlerin duyabildiği, imal edilişine dair sayısız sesi, sayısız hikâyesi vardır. Çizdiğinin uygulanmasını isteyen mimarın, işverenin, müteahhidin ve usta gibi sürece dair söz sahibi tüm aktörlerin bir tür asgari müştereğidir detay; gürültü içerir!
Melis Cankara’nın bu yazısı Betonart dergisinin 2017 tarihli 55. sayısında yayımlanmıştır.
Yazının orijinaline sadık kalınmıştır.
- 1.Marco Frascari, "The Tell-The-Tale Detail", Via 7: The Building of Architecture, ed. Paula Behrens & Anthony Fisher, Cambridge: MIT Press, 1984, ss. 23-37
- 2.
- 3.Uğur Tanyeli, "1. Dönem: Kadanslar", Improvisation: Mimarlıkta Doğaçlama ve Behruz Çinici, ed. Uğur Tanyeli, İstanbul: Boyut Yayıncılık, 1999, ss. 36-63.
- 4.SALT Araştırma, Altuğ-Behruz Çinici Arşivi'ne archives.saltresearch.org ve saltresearch.org adreslerinden erişilebilir.
- 5.SALT Araştırma, Altuğ-Behruz Çinici Arşivi, ODTÜ Mimarlık Fakültesi İnşaat Seyir Raporu, No: 1, 1962
- 6.SALT Araştırma, Altuğ-Behruz Çinici Arşivi, Söyleşi: Kemal Kurdaş ile Behruz Çinici, 2003, 43'42''
- 7.SALT Araştırma, Altuğ-Behruz Çinici Arşivi, Jeoloji Mühendisliği inşaatının mesleki kontrollüğü hakkında yazışma, 1976
- 8.SALT Araştırma, Altuğ-Behruz Çinici Arşivi, Hazırlık Okulu ve İdari İlimler fakültelerinin inşaatlarının mesleki kontrollükleri hakkında yazışma, 1976
- 9.SALT Araştırma, Altuğ-Behruz Çinici Arşivi, Çinicilerin mesleki kontrollük görevlerinin sonlandırılması üzerine yazdıkları dilekçe, 1980