23 Kasım 2024
Türkiye'nin Uluslararası Sergilere Katılımı paneli çevrimiçi gerçekleştirilecek.

Bernd Nicolai Konuşması

Salt Beyoğlu

18 Ocak 2012 18.30

bernd nicolai Fotograf: Markus Hilbich<br />
Bruno Taut tarafindan tasarlanan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Cografya Fakültesi binasinin giris salonu (1937-1940)
Fotograf: Markus Hilbich

Bruno Taut tarafindan tasarlanan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Cografya Fakültesi binasinin giris salonu (1937-1940)

The Docile Body: Transfer, Translation and Reaction in Turkish Architectural Modernism 1930 to 1950
[Uysal Beden: 1930’dan 1950’ye Türk Mimari Modernizminde Aktarım, Tercüme ve Tepki]
SALT Beyoğlu, Açık Sinema



Mustafa Kemal Atatürk ve onun sadık takipçilerinin bir eseri olan modern Türkiye, radikal modernizm temel alınarak kuruldu ve bu da, özellikle modern kamu binaları ve yeni başkent Ankara ile temsil edildi. Atatürk, her ne kadar “Batı’ya rağmen Batılı olmak” düsturuna sahip çıksa da, Avrupa modernizmi, toplum için olduğu kadar sanat ve mimari için de normatif bir paradigma olarak sunuldu. “Know-how” transferi ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki yakın ilişkiler sayesinde Almanya ve Avusturya, 1927’den sonra mimarlık ve şehir planlama mevzularında öncü rol oynadı. Yalnızca modern (avangart olmayan) mimarlık aktarımları gerçekleşmekle kalmadı; aynı zamanda mimari eğitim sistemi, Güzel Sanatlar Akademisi’nde özellikle Ernst Egli tarafından yeniden düzenlendi. Söz konusu aktarım, mimari modellerin oldukları gibi ithali yerine, Türkiye’deki yerel koşullar ile kültürel çerçeveye uyumlandırılmasıyla sağlandı. Bu bağlamda, öncelikle Akdeniz ve Güney Amerika gibi periferide göze çarpan bölgesel bir modernizmin bir parçası olarak yeni bir Türk modernizminin tercümesi ve yaratımıyla sonuçlandı.

1920’li yılların Türkiye’si, böyle tesirlere açık “uysal bir beden” olarak görülebilir ancak 1930 ve 1940’lı yıllarda kendi mimari diskurunun oluşması sayesinde ülkenin kültürel hayatında yeni bir farkındalık meydana gelmiştir. Öte yandan, bir tepki olarak genç Türk mimarlar, kendi perspektiflerini geliştirmeye çalıştı. Ama 1930’larda sözde “İkinci Ulusal Tarz”ın yaratılmasıyla bir kez daha Almanya’yla yakın bağlar kuruldu. Durumun hassasiyeti, Nazi Almanyası’ndan Türkiye’ye sığınan mimar ve sanatçıların üniversitelerde ya da kamu kurumlarında nüfuzlu pozisyonlarda bulunmasından kaynaklanmaktaydı. Savaşın sonlanmasının ardından 1950 itibariyle hissedilen Amerikan tesiri ise, kültürel ve mimari havayı tamamen değiştirdi ve yeni paradigmalar kuruldu. Bernd Nicolai, SALT Beyoğlu’ndaki konuşmasında, 30 sene süren bu zorlu ve aynı zamanda zengin ilişkiler ile yakın zaman zarfında keşfedilmiş arşivlerden çıkan neredeyse hiç bilinmeyen projelerden bahsedecek.

Orta Çağ mimarisi, modern mimari ve heykel sanatı (19. ve 20 yüzyıl) odaklı sanat tarihçisi Bernd Nicolai, Bern Üniversitesi Sanat Tarihi Enstitüsü’nde profesörlük yapıyor. 2005 itibariyle Bern Üniversitesi Mimari Tarihi ve Anıt Koruma Bölümü’nde kürsüsü bulunuyor. Ayrıca, geçtiğimiz yıldan bu yana “İç Mekân: Sanat, Mekân ve Performans” adlı bir Sinergia araştırma grubunda yer alıyor. Modern ve Sürgün: Almanca Konuşulan Ülkelerin Mimarları Türkiye’de 1925-1955 adlı bir yayımlanmış bir kitabı bulunan Nicolai, konuşmasını, Gülsün Karamustafa’nın SALT Galata’da 22 Ocak’a kadar görülebilecek Modernity Unveiled/Interweaving Histories [Peçesi Açılan Modernizm/Tarihleri Örgülemek] adlı enstalasyonu bağlamında gerçekleştirecek.

Konuşma dili İngilizce’dir.
PAYLAŞ
TAKVİME EKLE