23 Kasım 2024
Türkiye'nin Uluslararası Sergilere Katılımı paneli çevrimiçi gerçekleştirilecek.

Assos Ruhu Bafa'ya

Nadi Güler

20 Ocak 2023

1 14 Enhanced L’Outil, <i>Yolda I-II-III</i>, 1995
Fotoğraf: Levent Öget
L’Outil, Yolda I-II-III, 1995
Fotoğraf: Levent Öget
1990’ların başında dünyanın konjonktürel değişiminin daha farkında değilken, Assos’ta Hüseyin Katırcıoğlu’nun çabalarıyla çağdaş gösteri sanatları adına kolektif bir hareketlenme başlamıştı. Katırcıoğlu uzun yıllardır İngiltere ve Amerika’da yaptığı oyunculuk ve yönetmenlikten sonra Türkiye’ye dönmüş ve benzer çalışmalara girişmişti. Onu tanımayanlar bile, gazetelerdeki röportajlarını okuduğunda önemli şeyler yapacağını fark edebilirdi. Nitekim 1992’de Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün Türkiye’de yapılan toplantısında birkaç önemli yabancı tiyatrocu atölye çalışması yapmıştı. Bunlardan biri de Amerikalı ünlü tiyatro yönetmeni Ellen Stewart’ın Yunus Emre üzerine yaptığı çalışmaydı ve Aya İrini’de sergilenen bu proje daha sonra Ellen Stewart’ın New York’taki efsanevi tiyatrosu La MaMa E.T.C. (Experimental Theatre Club) tiyatrosuna taşındı. Bir aylık prova sürecinden sonra iki haftalık bir programda Amerikalı seyircilere sunulan gösteride farklı uluslardan oyuncular yanında Ayla ve Beklan Algan, Erol Keskin, Hüseyin Katırcıoğlu, Mustafa Avkıran, Levent Güner, Kaan Erten, Zişan Uğurlu, Aslı Öngören ve Nadi Güler yer almıştı. Village Voice ve New York Times‘ta “Şehrazat’tan beri gördüğümüz en güzel doğu masalı” cinsinde övgüler aldıktan sonra kapalı gişe oynayan oyunun ekibi ertesi yıl Çanakkale’deki Truva antik kentinde Truva Öyküsü isimli bir gösteri daha yaptı. Uzun yıllardır Behramkale Assos’ta evi bulunan Hüseyin Katırcıoğlu bu prodüksiyondan sonra Assos Gösteri Sanatları Festivali projesini hayata geçirmeye başladı.

Assos’un çağdaş gösteri sanatları terminolojisine girmesi de Hüseyin’in tüm uluslararası deneyimi ve yirmi yıl önce Behramkale’de bir ev satın alması üzerinden başlamıştı. İlk yıllar sağdan soldan malzeme, konaklama desteğiyle başlayan ve çoğu masrafın cepten harcanarak çözümlendiği Assos Gösteri Sanatları Festivali her yıl kurumsal gelişimini sürdürerek Türk ve yabancı sanatçıların birlikte işler ürettiği birçok önemli prodüksiyona imza atmaya başladı.

Yöntem olarak her yıl beş-altı tiyatro ya da çağdaş dans grubunu Assos’a davet ederek iki-üç haftalık bir çalışma süreci sonucunda bir gösteri oluşturma prensibi üzerinden işleyen festival, grupların seçtikleri mekânlarda seyircisine gösterilerini sunan uluslararası bir organizasyona dönüştü. Mekâna özgü olarak üretilen bu projeler olabildiğince diğer çalışma gruplarıyla iletişime ve ortak çalışmaya açık olarak gelişiyor, hatta köyden gençler ya da çocuklar da gösterilerde oyuncu olarak yer alıyordu.

Köylü kadınlar evlerinde kostümler dikiyor, diğer kadınlar öğle yemeğini hazırlıyor, ilkokulda dekorlar yapılıyor, oyuncular kendi mekânlarında çalışıyor, köyün bilgili yaşlıları oyuncuların oynadığı Harmandalı oyunundaki eksikleri anlatıyor; Yamaha klavyeli Japon müzisyenler Harmandalı’nın aksak ritmini algılayamıyor, parmaklarıyla notaları sayıp “impossible” diyorlar; prodüksiyon arabası bir o mekâna bir bu mekâna giderek sorunları çözüyor, prova bittiğinde oyunda beraber çalıştığımız köyün gençlerinden Süreyya’yla tarladaki ineklere su vermeye gidiyoruz, koyunları otlatıyor, akşamına yan köydeki düğüne gidip Behramkaleli gençlerle birlikte Harmandalı oynuyoruz, sonra da bize ayrılmış masada yemek yiyor, rakı içiyoruz.

Köyün girişindeki eski kemerli köprünün üzerinde çoban ve koyunlarıyla projesini çalışan Aydın Teker ya da büyük bir teknenin üzerindeki tahtırevanda Hintli dansçıyla dengeyi sağlamaya çalışan Mustafa Kaplan, meskûn mahalden uzaklarda tepedeki terk edilmiş bir evde Everest My Lord‘un bir versiyonunu daha yapan Kumpanya tiyatro grubu, köyün çocuklarıyla ve kuklalarla Küçük Prens çalışan Sabine Jamet, yeni doğmuş çocuğunu kucağında o gösteriden bu gösteriye taşıyan Zeynep Günsür, Truva burçlarında İlyada‘dan referansla elindeki dev kılıçla kızı Iphigenia’yı tanrılara kurban eden Beklan Algan, “Beri bakın hele” diye seyircilere çığıran anlatıcı Erol Keskin gibi onlarca anı ve beş-altı yıllık bir deneyimle (Hüseyin Katırcıoğlu’nun talihsiz bir kazayla aramızdan ayrılmasıyla) nihayete erdi Assos Gösteri Sanatları Festivali…

Ellen Stewart’ın İtalya, Spoleto’da yaptığı benzer yaz çalışmalarına katılan Katırcıoğlu, [Jerzy] Grotowski’nin son dönemlerinde dağlarda çalışması, Eugenio Barba’nın küçük bir kasabaya yerleşerek çalışmalarına devam etmesi gibi, büyük şehirlerden kaçarak doğa içinde arınma sayılabilecek bir süreç içinde yaratıcılığını başka düzlemlere taşıyacak bir model arayışındaydı.

Sanat nasıl ki yaratım açısından karmaşaya, kakafoniye olan ihtiyacını şehirlerde bulabiliyorsa, içe doğru büyüyen ve Doğu felsefeleriyle kesişen çizgileri içinse, doğanın içindeki dinginliğe ihtiyacı var sanki.

İstanbul’da Taksim civarına sıkışan çağdaş tiyatro ve dans camiası için köklü bir önerme olan bu deneyim, doğayla sanatın buluştuğu site-specific performance [mekâna özgü performans] anlamında benzersiz bir model oluşturdu. Bazı sanatçıların yaptığı enstalasyon ve performanslarla da çeşitlenen festival, oluşturduğu İstanbul-Assos hattında bazı projeleri festival sonrasında İstanbul’a taşımaya başladı.

Aradan onlu yıllar geçti ki, Assos deneyimi yaşayan sanatçıların bazıları, Muğla’da Bafa Gölü çevresinde ay tanrıçası Selene’nin mekânı olanı Latmos Dağı eteğindeki Herakleia Antik Kenti’nde benzer çalışmalara devam ediyordu. Prensip gene aynı: Doğanın sonsuz zenginliği içinde kendi dilini zenginleştirmeye çalışmak; köyün, köylünün naifliğinin biraz daha yakınında olmak.

Doğa böyle durumlarda öyle öğretici ki küçücük bir karınca kendi ağustos böcekliğimizden utanmamıza yetebiliyor.

Çatı Çağdaş Dans Derneği ve Avrasya Sanat Kolektifi Derneği organizasyonuyla beş yıldır yapılagelen çalışmalar, atölye çalışmaları, çocuk projeleri ve mekâna özgü sunumlardan yola çıkarak iki gün süren dağ tırmanışlarına ve kamplara dönüşebiliyordu. Uzun vadede bölgeye yapılan ruhsal yatırımın Kapıkırı Köyü yakınlarındaki Garanbuaz mevkinde alınan üç dönümlük araziyle yepyeni deneyimlere dönüşeceği aşikâr.

Sarp ve geçit vermez dev kayalardan oluşan Garanbuaz’daki vadinin enerjisi, Assos ruhunu çağırırcasına kutsal Latmos Dağı’yla birlikte yükseliyor.

*Sahnede 90’lar sergisi kapsamında yeniden yayımlanan bu yazının orijinal versiyonu gist: Çağdaş Gösteri Sanatları Dergisi‘nde (Sayı: 2, Temmuz-Aralık 2008, ss. 30-31) yer almaktadır.
PAYLAŞ