Ankara Sergi Evi
Orkun Dayıoğlu
7 Haziran 2023
Erken Cumhuriyet döneminin ekonomik ve mimari eğilimlerini büyük ölçüde yansıtacak bir sergi binasının tasarımı, 1930’lu yıllarda gündeme gelir. Ülkedeki yerli üretimi teşvik etmek amacıyla 1920’lerin sonunda devlet eliyle kurulan Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti, Ankara’da inşa edilmesi planlanan ve dönemin ekonomik dinamiklerini yansıtan mekânın tasarımı için 1933 yılında bir yarışma açar.
Uluslararası alanda açılan bu yarışmaya, 10’u yabancı ve 16’sı yerli mimarlara ait toplam 26 proje katılır. Birincilik ödülünü paylaşan iki mimar, 1930’lu yılların gelişmekte olan Türkiye’sinde birçok kamu yapısının tasarımında rol oynamış mimarlardan Şevki Balmumcu ve Paolo Vietti Violi olur. İki proje de birbirine benzer oranlara ve unsurlara sahip olsa da, Vietti Violi’nin projesinin uygulama maliyeti Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti tarafından fazla görülür ve Balmumcu’nun tasarımı uygulanır.1
Şevki Balmumcu’nun tasarımı, 1930’ların sade ve keskin geometrik hatlara sahip modern üslubundan çeşitli unsurlar barındırmasının yanı sıra yatay düzlemdeki etkisi, dairesel hatları, kulesi ve cephede öne çıkan pencereleriyle birlikte Streamline Moderne2 ve Art Deco akımlarına dair de belirgin özellikler taşımaktadır. Yapı, yaklaşık bir yıllık inşaat sürecinin ardından 1934’te tamamlanır ve 1940’lı yıllara dek çeşitli sergilere ev sahipliği yapar.
1940’larda etkisini artıran ekonomik kriz, Türkiye ekonomisi üzerinde de etkilidir. Millî İktisat ve Tasarruf Birliği’ne ait olan Sergi Evi’nin yeniden işlevlendirilmesine yönelik 1946’da alınan karar, dönemin uzmanları arasında tartışmalara yol açar. Tartışmalar devam ederken, Sergi Evi’nin bir “kültür yapısı” olarak yeniden işlevlendirme çalışması, özellikle 1940’lı yıllarda Türkiye’deki eğitim kurumlarının modernizasyonunda ve birçok kamu yapısının tasarımında rol sahibi olan Alman mimar Paul Bonatz’a verilir.
1946 ile 1948 yılları arasında Opera Binası olarak Bonatz tarafından yeniden projelendirilen yapı, Balmumcu’nun orijinal tasarımından farklı mimari unsurlar taşır. Bu dönemde hem çeşitli Avrupa ülkelerinde hem de Türkiye’de baskın olan milliyetçi, gelenekselci ve tarihselci tasarımsal kararların etkisini gösterdiği yapı, 1948’de Opera Binası olarak faaliyete geçer.
1930’lu yılların modernist mimarlığını en belirgin şekilde yansıtan kamu yapılarından biri olan Ankara Sergi Evi, her ne kadar 1940’larda biçim ve işlev değişikliğine maruz bırakılmış olsa da, tasarlandığı dönemin mimari, politik ve ekonomik dinamiklerinin somutlaştığı bir erken Cumhuriyet dönemi yapısı olarak öne çıkar.
- - -
Günümüzde Ankara Devlet Opera ve Balesi olarak faaliyet gösteren yapıya dair yayınlar, fotoğraflar ve çizimlerden oluşan arşiv malzemeleri archives.saltresearch.org‘da incelenebilir.
Uluslararası alanda açılan bu yarışmaya, 10’u yabancı ve 16’sı yerli mimarlara ait toplam 26 proje katılır. Birincilik ödülünü paylaşan iki mimar, 1930’lu yılların gelişmekte olan Türkiye’sinde birçok kamu yapısının tasarımında rol oynamış mimarlardan Şevki Balmumcu ve Paolo Vietti Violi olur. İki proje de birbirine benzer oranlara ve unsurlara sahip olsa da, Vietti Violi’nin projesinin uygulama maliyeti Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti tarafından fazla görülür ve Balmumcu’nun tasarımı uygulanır.1
Şevki Balmumcu’nun tasarımı, 1930’ların sade ve keskin geometrik hatlara sahip modern üslubundan çeşitli unsurlar barındırmasının yanı sıra yatay düzlemdeki etkisi, dairesel hatları, kulesi ve cephede öne çıkan pencereleriyle birlikte Streamline Moderne2 ve Art Deco akımlarına dair de belirgin özellikler taşımaktadır. Yapı, yaklaşık bir yıllık inşaat sürecinin ardından 1934’te tamamlanır ve 1940’lı yıllara dek çeşitli sergilere ev sahipliği yapar.
1940’larda etkisini artıran ekonomik kriz, Türkiye ekonomisi üzerinde de etkilidir. Millî İktisat ve Tasarruf Birliği’ne ait olan Sergi Evi’nin yeniden işlevlendirilmesine yönelik 1946’da alınan karar, dönemin uzmanları arasında tartışmalara yol açar. Tartışmalar devam ederken, Sergi Evi’nin bir “kültür yapısı” olarak yeniden işlevlendirme çalışması, özellikle 1940’lı yıllarda Türkiye’deki eğitim kurumlarının modernizasyonunda ve birçok kamu yapısının tasarımında rol sahibi olan Alman mimar Paul Bonatz’a verilir.
1946 ile 1948 yılları arasında Opera Binası olarak Bonatz tarafından yeniden projelendirilen yapı, Balmumcu’nun orijinal tasarımından farklı mimari unsurlar taşır. Bu dönemde hem çeşitli Avrupa ülkelerinde hem de Türkiye’de baskın olan milliyetçi, gelenekselci ve tarihselci tasarımsal kararların etkisini gösterdiği yapı, 1948’de Opera Binası olarak faaliyete geçer.
1930’lu yılların modernist mimarlığını en belirgin şekilde yansıtan kamu yapılarından biri olan Ankara Sergi Evi, her ne kadar 1940’larda biçim ve işlev değişikliğine maruz bırakılmış olsa da, tasarlandığı dönemin mimari, politik ve ekonomik dinamiklerinin somutlaştığı bir erken Cumhuriyet dönemi yapısı olarak öne çıkar.
Günümüzde Ankara Devlet Opera ve Balesi olarak faaliyet gösteren yapıya dair yayınlar, fotoğraflar ve çizimlerden oluşan arşiv malzemeleri archives.saltresearch.org‘da incelenebilir.
- 1."Sergi Binası Müsabakası", Arkitekt, Sayı: 29, Mayıs 1933, ss. 131-153; Şevki Balmumcu, "Sergi Evi", Arkitekt, Sayı: 52, Nisan 1935, ss. 97-107.
- 2.Art Deco ile benzer dönemlerde ortaya çıkan, makine estetiğinin benimsendiği, yatay ve eğrisel hatların öne çıktığı bir tasarım stili.