Ali Saim Ülgen-Albert Gabriel Mektuplaşmaları (1937-1962)
JEAN-FRANÇOIS Pérouse
21 Nisan 2020
Bir Hoca-Talebe İlişkisinin Zaman İçerisinde Daha Eşit Bir Dostluğa Evrilmesi
Bana kalırsa bu mektuplaşma, SALT’ta muhafaza edilen arşivin incilerinden biridir. Yirmi beş seneye yayılan -Temmuz 1937’den Aralık 1962’ye kadar uzanıyor- bu mektuplaşma, 240’ı aşkın belgeyi içeriyor. Bunlar çeşitli açılardan çok değerli ve mutlaka değerlendirilmesi gereken çok katmanlı bir belge silsilesini oluşturuyor. “Ülgen perspektifini” Ali Saim Ülgen üzerine çalışan araştırmacılara bırakıp bu yazıda mevcut malzemeyi Albert Gabriel1 perspektifinden incelemek istiyoruz.2
Nitekim, Eylül-Kasım 2006’da Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde düzenlenen etkileyici Albert Gabriel sergisinde3, Gabriel ve Ülgen’in uzun süreli ve yoğun meslekî ilişkisinden neredeyse hiç bahsedilmiyor. Serginin kalın kataloğunda yer alan Bursa hakkındaki makale4, Gabriel’in bu şehir üzerine yürüttüğü araştırmalara Ülgen tarafından sağlanan katkıya gönderme yapmıyor; 5 üstelik yıllar boyu Ülgen ile beraber çalışan genç mimarlarla yerel tarihçilerin de bahsi geçmiyor. Söz konusu katalogda Ülgen’in ismi sadece Mathilde Pinon-Demirçivi’nin “Türkiye’de Sanat Tarihi ve Türk Sanat Varlığı” başlıklı makalesinde geçiyor (s. 193 ve s. 197, not no: 25). Fakat şimdi elimizdeki arşiv malzemesi bizi Ülgen’in katkısını görünür kılmaya teşvik ediyor.
Bu mektuplaşmalardan anlaşıldığı üzere, Ali Sami Ülgen yirmi beş sene boyunca Gabriel’in Türkiye çalışmaları için ikame edilemez, fedakâr ve uzun soluklu bir yardımcısı olmuştu. Gabriel’in Bir Türk Başkenti Bursa kitabının giriş bölümünde Ülgen’e ettiği teşekkür,6 mektupları okuduktan sonra bize yetersiz geliyor. Gabriel, Ülgen’in erken vefatından sonra meslektaşının annesine gönderdiği taziye mektubunu şöyle noktalıyor: “Ben hakiki bir dost kaybettim” [SALT arşivinde 19 nolu “Profesör Gabriel’in mektubunun tercümesi” başlıklı tarihsiz bir belge. SALT arşivinde her belgenin ayrı bir numarası var; numaralandırma mantığı kronolojik değildir (bkz. Alttaki Tablo).]). Elimizdeki arşiv, sıradanlıktan uzak bu dostluğun oluşmasını ve seyrini daha anlaşılır kılıyor.
A) Malzemenin genel tarifi
El ve daktilo yazısı arşiv belgeleri Gabriel’in orijinal mektuplarının yanı sıra Ülgen’in müsveddelerinden oluşuyor. Ülgen’in tamamlanmış ve temize çekilmiş mektupları ise Fransa’daki özel -ve maalesef henüz araştırmacılara açılmamış- arşivlerde bulunuyor.7 Bu açıdan, giriş bölümünde söz edilen “Gabriel perspektifi” kendini dayatıyor. Ayrıca sözü geçen “kayıp” mektuplar Gabriel-Ülgen yazışmasının SALT arşivlerinde muhafaza edilen mektuplardan ibaret olmadığını gösteriyor: hem Ülgen’in mektuplarının son hâlleri, hem de Gabriel’in mektuplarının bir kısmı eksiktir. Yine de malzeme oldukça zengin ve pek heyecan vericidir.
Ülgen, Gabriel’in Fransızca yazdığı mektuplara -4 Temmuz 1937 tarihli ilk kısa mektup hariç- ekseriyetle aynı dilde cevap vermiş. Ek olarak Ülgen’in Osmanlıca müsveddeleri8, Gabriel’in Türkçeye çevrilmiş birkaç resmî yazısı da mevcuttur.
Mektuplaşan bu iki kişi arasında dil konusunda aşikâr bir eşitsizlik vardır. Gabriel uzun uzun kendi dilinde yazabilse de (mektupları yedi-sekiz sayfayı bulabiliyor), bu durum Ülgen’i zorluyor ve daha kısa cevaplar yollamak zorunda kalıyordu. Ülgen, Fransızca hocasına yolladığı 1930-31 tarihli (o zamanlar 16 ya da 17 yaşında olan Ülgen, Beyoğlu, Hayriye caddesi, Apelyan9 apartmanında oturuyordu) üç mektupta bu dili öğrenme temennisini dile getirir. Okulda Almanca öğrenen Ülgen’in (İstanbul Erkek Lisesi mezunudur), Fransızca’ya da hâkim olma çabası aşikârdır.
B) Bir hoca-talebe ilişkisinin doğuşu ve kalıcılaşması: 1937-1942
Aralarındaki statü ve yaş farkı itibariyle –tam otuz yıl; biri 1883 diğeri 1913 doğumludur- Gabriel-Ülgen ilişkisi bir (yabancı) hoca-talebe ilişkisi olarak başlıyor. 4 Temmuz 1937 tarihli ilk mektupta, 1930’dan beri Fransız Arkeoloji Enstitüsü’nün başında bulunan Gabriel, bir cümlelik Türkçe mektubu vesilesiyle o zamanlar halen Akademi’de öğrenci olan Ülgen’i Fransız Arkeoloji Enstitüsü’ne çağırıyor. 1 Temmuz 1937’de Gabriel, Vezirköprü’de rölöve yapmış olan “çok yetenekli bir ressam” olarak tarif ettiği genç Ali Sami Ülgen için ismi verilmemiş10 bir bakana yönelik bir referans mektubu yazmıştır. Kısa davetiye ve bu referans mektubu büyük bir ihtimalle Gabriel’in o dönemin Eğitim Bakanı himayesinde Mimar Sinan hakkındaki başlattığı kitap projesi ile ilgiliydi11. Bu ilk mektuptan sonra 1940’a kadar mektuplaşmaları hep bu yönde gelişiyor: Gabriel, yakından ilgilendiği öğrencisini ilk başta Almanya’ya12, sonra da Fransa’ya eğitim alması ve deneyim kazanması için yönlendiriyor ve bunun için çeşitli nasihatlerde ve yardımlarda bulunuyor. Biri “Saim Bey için notlar” başlıklı tarihsiz iki belgede (ama numaraları itibariyle ilk döneme ait olduklarını tahmin edebiliriz; 1939 senesi olabilir), Gabriel, Ülgen’e İslam sanatı tarihi alanında uzmanlaşması için sıkı bir “çalışma planı” çiziyor.13 Bu dönemdeki mektuplardan anlaşıldığı üzere Gabriel, Ülgen’in ailesine de yakın gözüküyor: kardeşi, annesi ve tıp doktoru olan babasını tanır, mektuplarında onlara selamını iletir (örneğin 22.09.1939 tarihli Gabriel mektubunda).
Bu ilk dönemden itibaren Gabriel, Ülgen’i yerel bir bilgi/çizim/belge tedarikçisi olarak “kullanmaya” başlar.14 Gabriel ilk ricasını, Ülgen’e yollamış olduğu 12 Şubat 1938 tarihli ikinci mektupta dile getirerek “Türk Evi” konusunda Fransa’da gerçekleştirilen bir konferans için Ülgen’den sunuşunu örneklendirecek fotoğraf ister (buna dair doğrudan bir belgemiz yok). Fotoğraflar ve diaları aldıktan sonra yazdığı teşekkür mektubunda, ek olarak birkaç yalı fotoğrafı daha ister. Dolayısıyla, Gabriel’in 03.03.1938 tarihli üçüncü mektubu yine (kısa) bir teşekkür mektubudur. Keza, 22.05.1939 tarihli mektubunda, Gabriel –Avrupa’nın çok kırılgan vaziyetine hiç ima bile yapmadan!– “öğrencisine” hafif serzenişte bulunuyor. O tarihte Ülgen halen Almanya’da bulunuyor (ve ancak Haziran 1939 sonunda, ağırlaşan savaş ortamında, Almanya’dan Fransa’ya geçecek) ve Sinan projesi çerçevesinde Süleymaniye, Rüstem Paşa ve Mihrimah Sultan camilerinin çizimlerini Gabriel için bir yere bırakması gerekiyor. Beklediğini bulamayınca Gabriel hafifçe kızıyor: “Elbette, Türk Tarih Kurumu Fransa’daki öğretiminizin bitimini bekleyemez”, diye yazıyor. 26.06.1939 tarihli bir mektupta ise bu gecikmeye dair mahcup olan Ülgen ayrıntılı açıklamalarda bulunur. Bu mektupta işini bu genç yaşta ne kadar ciddiye aldığını göstermiş oluyor: Teyit amacıyla sahaya gitmeden rölövesini teslim etmek istemiyor.
1940 sonbaharında Gabriel’in Fransa’ya dönüşü ve Ülgen’in askere gitmesi ile beraber, mektuplaşma temposu iyice azalıyor. Maalesef tarihsiz kalan ama muhtemelen 1942’nin sonunda Ankara’dan15 yazılmış olan uzun bir mektupta Ali Sami Ülgen, kardeşinin erken ölümü ve Eski Eser ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ndeki yeni pozisyonunu Gabriel’e anlatır. Aynı mektupta, Sinan rölövelerinin ne kadar ilerlediğine dair bilgi verir (150 tane pafta tamamlanmış bulunur o tarihte).
C) 1942-1956: Sinan takıntısından Bursa projesine…
Bu dönemde Gabriel ve Ülgen artık “meslektaş”’ sayılmaya başlanıyor. Bir dönem Ankara’da aynı kurumda ders bile veriyorlar. Ayrıca Burhan Toprak’ın başında bulunduğu Güzel Sanatlar Akademisi’nde düzenli olmasa da ders veriyorlar16.
Uzun bir aradan sonra, Gabriel Türkiye’ye ve Fransız Arkeoloji Enstitüsü’ndeki görevine döner dönmez “Cher ami/Aziz dost” olarak nitelendirdiği Ülgen’e yazıyor (20 Haziran 1946 tarihli mektup) ve kendisini çağırıyor.17 O tarihten itibaren Gabriel’in derdi ve ana gayesi, hazırlığını yaptığı Bursa/Brousse kitabıdır. Bunun gerçekleştirilmesi için yine Ülgen’in yardımına ihtiyacı vardır. Ama bu sefer Gabriel, Ankara’da önemli bir görevde bulunan Ülgen’e doğrudan rölöve çizdirmiyor. Ülgen’in “görevi” artık, Dündar18 gibi ondan daha genç mimarların sahada Gabriel’e eşlik etmesi ve hoca için rölöve yapmasını organize etmektir. Bu tarihten itibaren Gabriel’in başlıca takıntısı, ancak 1958’de Fransa’da yayımlanacak olan “Brousse” kitabı olur. Gabriel bunun hakkında Ülgen’e 26 Eylül 1946 ve 27 Eylül 1946 tarihli üst üste iki mektup yolluyor. Bu mektuplarda Enstitü’nün müdürü kararlı ve ısrarlı bir şekilde Ülgen’in katkısını istiyor. Onu ikna etmek içinse ilginç bir yönteme başvuruyor: Bursa’da yapılacak iş aslında Ülgen’in görevlendirildiği kuruma son derece faydalı olacakmış! Bunun doğrultusunda Gabriel, Ülgen aracılığıyla o dönem Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün başında olan Hamit Zubeyir Koşay’ı Ülgen’in Genel Müdürlük’ü tarafından Bursa’ya gönderilmesi için ikna etmeye çalışıyor. 01.10.1946 tarihli yeni bir mektupta Gabriel, planlanmış olan Bursa seyahatinden hava durumundan dolayı vazgeçtiğini bildiriyor. Fakat Ülgen ve Beyce’nin bu hava koşullarında çalışabileceklerinden hiç şüphelenmiyor! Bunun yanı sıra Ülgen, Gabriel için hem İsmail Sönmez’i19 hem de Bedri Gökten’i çalıştırıyor. Bunu takiben, büyük bir ihtimalle 1946 sonbaharının sonunda yazılmış tarihsiz bir mektupta, Ülgen teferruatla hangi zor şartlarda –aşırı soğukluk, kar ve fırtınaya rağmen- Bursa’da çalıştıklarını anlatıyor. Gabriel, 30.05.1947 ve 14.06.1947 tarihli mektuplarına göre rölöve ve fotoğraflama işlerini takip etmek üzere ancak Haziran 1947’de Bursa’ya gidebiliyor. 14.06.1947 mektubunda da “Sinan projesi”ne yeniden değiniyor. Bunun sonucunda Ülgen’e uygulanan baskı (mobbing demek istemiyorum!) ikili bir baskıya dönüşür: hem Sinan, hem Bursa projeleri! Ekim 1947’de Bursa işini bitirmek üzere Gabriel sahaya dönüyor ve daha önce söz edilen “genç yerli mimar” ekibine felsefe öğretmeni ve yerel tarihçi Kazım Baykal (1905-1993) eklenmiş oluyor. 3 Temmuz 1947 tarihli mektupta Gabriel Bursa restorasyon işleri hakkında net nasihatlerde bulunuyor: Muradiye’deki eklenmiş çimentodan yapılmış “gülünç pergola”nın bir an önce kaldırılması gerekir.20 22.10.1947 tarihli bir mektupta Gabriel Ülgen’i bir kez daha yanına çağırıyor: Fransa’ya acilen gitmeden hem Sinan hem Bursa ortak işlerine ilişkin “bir an önce” buluşmaları lazım.
1946 ile 1950 arasında Gabriel çok yoğun ve ısrarcı bir şekilde, müstakbel Bursa kitabına yoğunlaşmış oluyor. Bu projeye ilişkin çok sayıda mektup var. Bazen bir ay boyunca çok sayıda mektup oluyor. Fakat Gabriel ve Ülgen bir türlü sahada bulaşamıyorlar. Ara sıra işler istediği gibi gitmeyince Gabriel öfkeleniyor bile (mesela 27.08.1948 tarihli mektubunda). Bazen de dolaylı bir biçimde özür dileyip, Ülgen’e samimiyetle teşekkür ediyor (20.06.1949 tarihli mektubunda olduğu gibi21).
1951’den sonra mektuplaşma daha hafif ve seyrek oluyor; ama ana konusu Bursa olarak kalıyor. Arşivde 1952 ve 195’ten ancak ikişer kısa mektup bulunur (tümü Gabriel’den). 1954’te ise dört Gabriel mektubu bulunur; 1955’te üç; 1956’da beş tane. Bütün bu dönemde, Gabriel sık sık -tıpkı 1940’larda Henri Prost’un yaptığı gibi– restorasyon konusunda Türk yetkililer tarafından hiç dinlenmemesinden yakınıyor (mesela 18.01.1954 tarihli mektubunda22).
D) 1956-1963: İlginç bir yoğunlaşma
Tecriden emekli olup, enstitü görevinin 1956 yazında sona ermesinin ardından Gabriel Türkiye’de daha az bulunuyor. Muhtemelen bundan dolayı önceki yıllara oranla Ülgen ile daha çok mektuplaşıyor. 1958 senesinde bile, on sekiz ile olağanüstü bir mektup sayısına ulaşıyoruz23. Artık ancak “Bar-sur-Aube” antetli, 1956’daki mektuplardan Gabriel’in Bursa işini bitirmeye çalıştığı anlaşılıyor: Gabriel 17 Mart 1956 tarihli mektubunda, Ülgen’in 9 Mart 1956 tarihli (arşivde olmayan) mektubunu aldığını teyit edip bilgi ve “Bursa krokisi” için “dostuna” teşekkür eder.
Bu dönemde Gabriel-Ülgen ilişkisi, artık bir dostluk ilişkisine evriliyor. Ülgen’in Gabriel’e ısrarla “Mon Professeur” diye hitap etmesine rağmen, mektubun içerikleri giderek ailevi bir havaya bürünüyor. Yeni yılı tebrik etmek için birbirlerine istisnasız her yıl mektup gönderiyorlar. Hocası Türkiye’ye geldiğinde Ülgen Gabriel’i kendi evinde ağırlıyor (bkz. 60 no’lu, 06.04.1960 tarihli Ülgen’in mektubu). O dönemin mektupları, ağırlıklı olarak Gabriel’in Türkiye’ye gelişleriyle ilgilidir ve Gabriel-Ülgen’in bitmeyen “çalışma programı” hakkındadır. Her sene için anlaşmalı bir biçimde, saha gezileri ve bir yayın projesinden oluşan bir ortak program danışarak oluşturuluyor. Fiilen Gabriel, Vakıflar Genel Müdürlüğü için bir nevi mevsimsel restorasyon danışmanlığı görevini üstleniyor (bkz 23.12.1960 tarihli ve 17 nolu Ülgen mektubuna).24 O dönemdeki mektuplaşmalarının bir kısmı Gabriel’e biçilen kontratları25 ilgilendiriyor. Ayrıca Ülgen Gabriel’in yazılarını Fransızcadan Türkçe’ye tercüme ediyor.
Mektuplarda bunların yanı sıra, Fransa ve Türkiye’deki siyasi çalkantılardan bahsediliyor (bkz. 06.03.1961 tarihli ve 45 nolu Ülgen mektubuna26); ama sadece, bu çalkantıların özel işlerini olumsuz bir şekilde etkileyebildikleri taktirde. Bir sonraki Gabriel mektubunda27 ima edilen (ama arşivlerde bulunmayan) 29.12.1961 tarihli mektupta ise Ülgen, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yeni sorumlusu olan Nihat Danışman isteği üzerinden Vakıflar Dergisi için Gabriel’den bir yazı istiyor.
Son alarak, bu zengin ve kalın mektuplaşma gerçekten birçok açıdan göz ardı edilmemesi gereken bir önem taşıyor. Bu önem Cumhuriyet mimarlık ve restorasyon tarihi açısından kuşkusuzdur. Albert Gabriel’in çalışma tarzı ve Türkiye’deki çalışma ortamı açısından ise mühim tamamlayıcı unsurlar barındırıyor. Bu mektuplaşmadan görünen o ki, Gabriel’in Türkiye’deki uzun süreli eserlerine bakıldığında, Ali Saim Ülgen’in katkısı hak edildiği derecede değerlendirilmemiş. Bu mektuplaşma sayesinde Gabriel’in Türkiye’deki çalışmalarının, Ülgen’in eski hocasına sadık olmasına ne derece borçlu olduğunu çok daha net bir biçimde anlamış oluyoruz.
Bana kalırsa bu mektuplaşma, SALT’ta muhafaza edilen arşivin incilerinden biridir. Yirmi beş seneye yayılan -Temmuz 1937’den Aralık 1962’ye kadar uzanıyor- bu mektuplaşma, 240’ı aşkın belgeyi içeriyor. Bunlar çeşitli açılardan çok değerli ve mutlaka değerlendirilmesi gereken çok katmanlı bir belge silsilesini oluşturuyor. “Ülgen perspektifini” Ali Saim Ülgen üzerine çalışan araştırmacılara bırakıp bu yazıda mevcut malzemeyi Albert Gabriel1 perspektifinden incelemek istiyoruz.2
Nitekim, Eylül-Kasım 2006’da Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde düzenlenen etkileyici Albert Gabriel sergisinde3, Gabriel ve Ülgen’in uzun süreli ve yoğun meslekî ilişkisinden neredeyse hiç bahsedilmiyor. Serginin kalın kataloğunda yer alan Bursa hakkındaki makale4, Gabriel’in bu şehir üzerine yürüttüğü araştırmalara Ülgen tarafından sağlanan katkıya gönderme yapmıyor; 5 üstelik yıllar boyu Ülgen ile beraber çalışan genç mimarlarla yerel tarihçilerin de bahsi geçmiyor. Söz konusu katalogda Ülgen’in ismi sadece Mathilde Pinon-Demirçivi’nin “Türkiye’de Sanat Tarihi ve Türk Sanat Varlığı” başlıklı makalesinde geçiyor (s. 193 ve s. 197, not no: 25). Fakat şimdi elimizdeki arşiv malzemesi bizi Ülgen’in katkısını görünür kılmaya teşvik ediyor.
Bu mektuplaşmalardan anlaşıldığı üzere, Ali Sami Ülgen yirmi beş sene boyunca Gabriel’in Türkiye çalışmaları için ikame edilemez, fedakâr ve uzun soluklu bir yardımcısı olmuştu. Gabriel’in Bir Türk Başkenti Bursa kitabının giriş bölümünde Ülgen’e ettiği teşekkür,6 mektupları okuduktan sonra bize yetersiz geliyor. Gabriel, Ülgen’in erken vefatından sonra meslektaşının annesine gönderdiği taziye mektubunu şöyle noktalıyor: “Ben hakiki bir dost kaybettim” [SALT arşivinde 19 nolu “Profesör Gabriel’in mektubunun tercümesi” başlıklı tarihsiz bir belge. SALT arşivinde her belgenin ayrı bir numarası var; numaralandırma mantığı kronolojik değildir (bkz. Alttaki Tablo).]). Elimizdeki arşiv, sıradanlıktan uzak bu dostluğun oluşmasını ve seyrini daha anlaşılır kılıyor.
A) Malzemenin genel tarifi
El ve daktilo yazısı arşiv belgeleri Gabriel’in orijinal mektuplarının yanı sıra Ülgen’in müsveddelerinden oluşuyor. Ülgen’in tamamlanmış ve temize çekilmiş mektupları ise Fransa’daki özel -ve maalesef henüz araştırmacılara açılmamış- arşivlerde bulunuyor.7 Bu açıdan, giriş bölümünde söz edilen “Gabriel perspektifi” kendini dayatıyor. Ayrıca sözü geçen “kayıp” mektuplar Gabriel-Ülgen yazışmasının SALT arşivlerinde muhafaza edilen mektuplardan ibaret olmadığını gösteriyor: hem Ülgen’in mektuplarının son hâlleri, hem de Gabriel’in mektuplarının bir kısmı eksiktir. Yine de malzeme oldukça zengin ve pek heyecan vericidir.
Ülgen, Gabriel’in Fransızca yazdığı mektuplara -4 Temmuz 1937 tarihli ilk kısa mektup hariç- ekseriyetle aynı dilde cevap vermiş. Ek olarak Ülgen’in Osmanlıca müsveddeleri8, Gabriel’in Türkçeye çevrilmiş birkaç resmî yazısı da mevcuttur.
Mektuplaşan bu iki kişi arasında dil konusunda aşikâr bir eşitsizlik vardır. Gabriel uzun uzun kendi dilinde yazabilse de (mektupları yedi-sekiz sayfayı bulabiliyor), bu durum Ülgen’i zorluyor ve daha kısa cevaplar yollamak zorunda kalıyordu. Ülgen, Fransızca hocasına yolladığı 1930-31 tarihli (o zamanlar 16 ya da 17 yaşında olan Ülgen, Beyoğlu, Hayriye caddesi, Apelyan9 apartmanında oturuyordu) üç mektupta bu dili öğrenme temennisini dile getirir. Okulda Almanca öğrenen Ülgen’in (İstanbul Erkek Lisesi mezunudur), Fransızca’ya da hâkim olma çabası aşikârdır.
B) Bir hoca-talebe ilişkisinin doğuşu ve kalıcılaşması: 1937-1942
Aralarındaki statü ve yaş farkı itibariyle –tam otuz yıl; biri 1883 diğeri 1913 doğumludur- Gabriel-Ülgen ilişkisi bir (yabancı) hoca-talebe ilişkisi olarak başlıyor. 4 Temmuz 1937 tarihli ilk mektupta, 1930’dan beri Fransız Arkeoloji Enstitüsü’nün başında bulunan Gabriel, bir cümlelik Türkçe mektubu vesilesiyle o zamanlar halen Akademi’de öğrenci olan Ülgen’i Fransız Arkeoloji Enstitüsü’ne çağırıyor. 1 Temmuz 1937’de Gabriel, Vezirköprü’de rölöve yapmış olan “çok yetenekli bir ressam” olarak tarif ettiği genç Ali Sami Ülgen için ismi verilmemiş10 bir bakana yönelik bir referans mektubu yazmıştır. Kısa davetiye ve bu referans mektubu büyük bir ihtimalle Gabriel’in o dönemin Eğitim Bakanı himayesinde Mimar Sinan hakkındaki başlattığı kitap projesi ile ilgiliydi11. Bu ilk mektuptan sonra 1940’a kadar mektuplaşmaları hep bu yönde gelişiyor: Gabriel, yakından ilgilendiği öğrencisini ilk başta Almanya’ya12, sonra da Fransa’ya eğitim alması ve deneyim kazanması için yönlendiriyor ve bunun için çeşitli nasihatlerde ve yardımlarda bulunuyor. Biri “Saim Bey için notlar” başlıklı tarihsiz iki belgede (ama numaraları itibariyle ilk döneme ait olduklarını tahmin edebiliriz; 1939 senesi olabilir), Gabriel, Ülgen’e İslam sanatı tarihi alanında uzmanlaşması için sıkı bir “çalışma planı” çiziyor.13 Bu dönemdeki mektuplardan anlaşıldığı üzere Gabriel, Ülgen’in ailesine de yakın gözüküyor: kardeşi, annesi ve tıp doktoru olan babasını tanır, mektuplarında onlara selamını iletir (örneğin 22.09.1939 tarihli Gabriel mektubunda).
Bu ilk dönemden itibaren Gabriel, Ülgen’i yerel bir bilgi/çizim/belge tedarikçisi olarak “kullanmaya” başlar.14 Gabriel ilk ricasını, Ülgen’e yollamış olduğu 12 Şubat 1938 tarihli ikinci mektupta dile getirerek “Türk Evi” konusunda Fransa’da gerçekleştirilen bir konferans için Ülgen’den sunuşunu örneklendirecek fotoğraf ister (buna dair doğrudan bir belgemiz yok). Fotoğraflar ve diaları aldıktan sonra yazdığı teşekkür mektubunda, ek olarak birkaç yalı fotoğrafı daha ister. Dolayısıyla, Gabriel’in 03.03.1938 tarihli üçüncü mektubu yine (kısa) bir teşekkür mektubudur. Keza, 22.05.1939 tarihli mektubunda, Gabriel –Avrupa’nın çok kırılgan vaziyetine hiç ima bile yapmadan!– “öğrencisine” hafif serzenişte bulunuyor. O tarihte Ülgen halen Almanya’da bulunuyor (ve ancak Haziran 1939 sonunda, ağırlaşan savaş ortamında, Almanya’dan Fransa’ya geçecek) ve Sinan projesi çerçevesinde Süleymaniye, Rüstem Paşa ve Mihrimah Sultan camilerinin çizimlerini Gabriel için bir yere bırakması gerekiyor. Beklediğini bulamayınca Gabriel hafifçe kızıyor: “Elbette, Türk Tarih Kurumu Fransa’daki öğretiminizin bitimini bekleyemez”, diye yazıyor. 26.06.1939 tarihli bir mektupta ise bu gecikmeye dair mahcup olan Ülgen ayrıntılı açıklamalarda bulunur. Bu mektupta işini bu genç yaşta ne kadar ciddiye aldığını göstermiş oluyor: Teyit amacıyla sahaya gitmeden rölövesini teslim etmek istemiyor.
1940 sonbaharında Gabriel’in Fransa’ya dönüşü ve Ülgen’in askere gitmesi ile beraber, mektuplaşma temposu iyice azalıyor. Maalesef tarihsiz kalan ama muhtemelen 1942’nin sonunda Ankara’dan15 yazılmış olan uzun bir mektupta Ali Sami Ülgen, kardeşinin erken ölümü ve Eski Eser ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ndeki yeni pozisyonunu Gabriel’e anlatır. Aynı mektupta, Sinan rölövelerinin ne kadar ilerlediğine dair bilgi verir (150 tane pafta tamamlanmış bulunur o tarihte).
C) 1942-1956: Sinan takıntısından Bursa projesine…
Bu dönemde Gabriel ve Ülgen artık “meslektaş”’ sayılmaya başlanıyor. Bir dönem Ankara’da aynı kurumda ders bile veriyorlar. Ayrıca Burhan Toprak’ın başında bulunduğu Güzel Sanatlar Akademisi’nde düzenli olmasa da ders veriyorlar16.
Uzun bir aradan sonra, Gabriel Türkiye’ye ve Fransız Arkeoloji Enstitüsü’ndeki görevine döner dönmez “Cher ami/Aziz dost” olarak nitelendirdiği Ülgen’e yazıyor (20 Haziran 1946 tarihli mektup) ve kendisini çağırıyor.17 O tarihten itibaren Gabriel’in derdi ve ana gayesi, hazırlığını yaptığı Bursa/Brousse kitabıdır. Bunun gerçekleştirilmesi için yine Ülgen’in yardımına ihtiyacı vardır. Ama bu sefer Gabriel, Ankara’da önemli bir görevde bulunan Ülgen’e doğrudan rölöve çizdirmiyor. Ülgen’in “görevi” artık, Dündar18 gibi ondan daha genç mimarların sahada Gabriel’e eşlik etmesi ve hoca için rölöve yapmasını organize etmektir. Bu tarihten itibaren Gabriel’in başlıca takıntısı, ancak 1958’de Fransa’da yayımlanacak olan “Brousse” kitabı olur. Gabriel bunun hakkında Ülgen’e 26 Eylül 1946 ve 27 Eylül 1946 tarihli üst üste iki mektup yolluyor. Bu mektuplarda Enstitü’nün müdürü kararlı ve ısrarlı bir şekilde Ülgen’in katkısını istiyor. Onu ikna etmek içinse ilginç bir yönteme başvuruyor: Bursa’da yapılacak iş aslında Ülgen’in görevlendirildiği kuruma son derece faydalı olacakmış! Bunun doğrultusunda Gabriel, Ülgen aracılığıyla o dönem Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün başında olan Hamit Zubeyir Koşay’ı Ülgen’in Genel Müdürlük’ü tarafından Bursa’ya gönderilmesi için ikna etmeye çalışıyor. 01.10.1946 tarihli yeni bir mektupta Gabriel, planlanmış olan Bursa seyahatinden hava durumundan dolayı vazgeçtiğini bildiriyor. Fakat Ülgen ve Beyce’nin bu hava koşullarında çalışabileceklerinden hiç şüphelenmiyor! Bunun yanı sıra Ülgen, Gabriel için hem İsmail Sönmez’i19 hem de Bedri Gökten’i çalıştırıyor. Bunu takiben, büyük bir ihtimalle 1946 sonbaharının sonunda yazılmış tarihsiz bir mektupta, Ülgen teferruatla hangi zor şartlarda –aşırı soğukluk, kar ve fırtınaya rağmen- Bursa’da çalıştıklarını anlatıyor. Gabriel, 30.05.1947 ve 14.06.1947 tarihli mektuplarına göre rölöve ve fotoğraflama işlerini takip etmek üzere ancak Haziran 1947’de Bursa’ya gidebiliyor. 14.06.1947 mektubunda da “Sinan projesi”ne yeniden değiniyor. Bunun sonucunda Ülgen’e uygulanan baskı (mobbing demek istemiyorum!) ikili bir baskıya dönüşür: hem Sinan, hem Bursa projeleri! Ekim 1947’de Bursa işini bitirmek üzere Gabriel sahaya dönüyor ve daha önce söz edilen “genç yerli mimar” ekibine felsefe öğretmeni ve yerel tarihçi Kazım Baykal (1905-1993) eklenmiş oluyor. 3 Temmuz 1947 tarihli mektupta Gabriel Bursa restorasyon işleri hakkında net nasihatlerde bulunuyor: Muradiye’deki eklenmiş çimentodan yapılmış “gülünç pergola”nın bir an önce kaldırılması gerekir.20 22.10.1947 tarihli bir mektupta Gabriel Ülgen’i bir kez daha yanına çağırıyor: Fransa’ya acilen gitmeden hem Sinan hem Bursa ortak işlerine ilişkin “bir an önce” buluşmaları lazım.
1946 ile 1950 arasında Gabriel çok yoğun ve ısrarcı bir şekilde, müstakbel Bursa kitabına yoğunlaşmış oluyor. Bu projeye ilişkin çok sayıda mektup var. Bazen bir ay boyunca çok sayıda mektup oluyor. Fakat Gabriel ve Ülgen bir türlü sahada bulaşamıyorlar. Ara sıra işler istediği gibi gitmeyince Gabriel öfkeleniyor bile (mesela 27.08.1948 tarihli mektubunda). Bazen de dolaylı bir biçimde özür dileyip, Ülgen’e samimiyetle teşekkür ediyor (20.06.1949 tarihli mektubunda olduğu gibi21).
1951’den sonra mektuplaşma daha hafif ve seyrek oluyor; ama ana konusu Bursa olarak kalıyor. Arşivde 1952 ve 195’ten ancak ikişer kısa mektup bulunur (tümü Gabriel’den). 1954’te ise dört Gabriel mektubu bulunur; 1955’te üç; 1956’da beş tane. Bütün bu dönemde, Gabriel sık sık -tıpkı 1940’larda Henri Prost’un yaptığı gibi– restorasyon konusunda Türk yetkililer tarafından hiç dinlenmemesinden yakınıyor (mesela 18.01.1954 tarihli mektubunda22).
D) 1956-1963: İlginç bir yoğunlaşma
Tecriden emekli olup, enstitü görevinin 1956 yazında sona ermesinin ardından Gabriel Türkiye’de daha az bulunuyor. Muhtemelen bundan dolayı önceki yıllara oranla Ülgen ile daha çok mektuplaşıyor. 1958 senesinde bile, on sekiz ile olağanüstü bir mektup sayısına ulaşıyoruz23. Artık ancak “Bar-sur-Aube” antetli, 1956’daki mektuplardan Gabriel’in Bursa işini bitirmeye çalıştığı anlaşılıyor: Gabriel 17 Mart 1956 tarihli mektubunda, Ülgen’in 9 Mart 1956 tarihli (arşivde olmayan) mektubunu aldığını teyit edip bilgi ve “Bursa krokisi” için “dostuna” teşekkür eder.
Bu dönemde Gabriel-Ülgen ilişkisi, artık bir dostluk ilişkisine evriliyor. Ülgen’in Gabriel’e ısrarla “Mon Professeur” diye hitap etmesine rağmen, mektubun içerikleri giderek ailevi bir havaya bürünüyor. Yeni yılı tebrik etmek için birbirlerine istisnasız her yıl mektup gönderiyorlar. Hocası Türkiye’ye geldiğinde Ülgen Gabriel’i kendi evinde ağırlıyor (bkz. 60 no’lu, 06.04.1960 tarihli Ülgen’in mektubu). O dönemin mektupları, ağırlıklı olarak Gabriel’in Türkiye’ye gelişleriyle ilgilidir ve Gabriel-Ülgen’in bitmeyen “çalışma programı” hakkındadır. Her sene için anlaşmalı bir biçimde, saha gezileri ve bir yayın projesinden oluşan bir ortak program danışarak oluşturuluyor. Fiilen Gabriel, Vakıflar Genel Müdürlüğü için bir nevi mevsimsel restorasyon danışmanlığı görevini üstleniyor (bkz 23.12.1960 tarihli ve 17 nolu Ülgen mektubuna).24 O dönemdeki mektuplaşmalarının bir kısmı Gabriel’e biçilen kontratları25 ilgilendiriyor. Ayrıca Ülgen Gabriel’in yazılarını Fransızcadan Türkçe’ye tercüme ediyor.
Mektuplarda bunların yanı sıra, Fransa ve Türkiye’deki siyasi çalkantılardan bahsediliyor (bkz. 06.03.1961 tarihli ve 45 nolu Ülgen mektubuna26); ama sadece, bu çalkantıların özel işlerini olumsuz bir şekilde etkileyebildikleri taktirde. Bir sonraki Gabriel mektubunda27 ima edilen (ama arşivlerde bulunmayan) 29.12.1961 tarihli mektupta ise Ülgen, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yeni sorumlusu olan Nihat Danışman isteği üzerinden Vakıflar Dergisi için Gabriel’den bir yazı istiyor.
Son alarak, bu zengin ve kalın mektuplaşma gerçekten birçok açıdan göz ardı edilmemesi gereken bir önem taşıyor. Bu önem Cumhuriyet mimarlık ve restorasyon tarihi açısından kuşkusuzdur. Albert Gabriel’in çalışma tarzı ve Türkiye’deki çalışma ortamı açısından ise mühim tamamlayıcı unsurlar barındırıyor. Bu mektuplaşmadan görünen o ki, Gabriel’in Türkiye’deki uzun süreli eserlerine bakıldığında, Ali Saim Ülgen’in katkısı hak edildiği derecede değerlendirilmemiş. Bu mektuplaşma sayesinde Gabriel’in Türkiye’deki çalışmalarının, Ülgen’in eski hocasına sadık olmasına ne derece borçlu olduğunu çok daha net bir biçimde anlamış oluyoruz.
.
- 1.2 Ağustos 1883'te tanınmış bir mimar babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Paris'te Ecole Nationale des Beaux-Arts'da mimarlık okurken bir taraftan da Sorbonne Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne devam etti. Gabriel İstanbul'a ilk defa 1908'de gitti; fakat Türk mimarlık sanatı ile ancak üç yıl sonra Osmanlı idaresinden çıkmak üzere olan Rodos'ta yakından temas kurdu. 1919-1920 yıllarında Mısır'da Arap müzesi müdürü Ali Behçet Bey ile birlikte Fustat kazılarında bulundu. Hocalık hayatı 1923'te Caen Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde sanat tarihi doçenti olmasıyla başlayan Gabriel, 1925'te Strasbourg Üniversitesi'nde profesörlüğe getirildi ve aynı yıl Fransız idaresi altında bulunan Suriye'de inceleme gezileri yaptı, ayrıca Palmira'da çalıştı. 1926'da Dârülfünun'da görev alarak arkeoloji ve sanat tarihi dersleri vermek üzere İstanbul'a geldi ve 1930'a kadar burada kaldı. Bu arada öğretim faaliyetinin dışında Maarif Vekâleti tarafından Anadolu'daki Türk mimari eserlerinin araştırılıp incelenmesiyle görevlendirildi; 1926'dan II. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar bazı kesintilerle birlikte çeşitli bölgelerdeki çalışmalarını sürdürdü. Gabriel, Fransız hükümetinin öteden beri İstanbul'da kurmayı tasarladığı Atina veya Roma'dakinin benzeri bir arkeoloji enstitüsü fikrini destekliyordu. 1930 başında Fransız Enstitüsü de Gabriel'in gayreti ve elçi Charles de Chambrun'un yardımıyla Beyoğlu'ndaki eski Fransız elçilik binasının bir bölümünde kuruldu. Enstitünün müdürlüğüne getirilen Gabriel 1941'e kadar görevini sürdürdü. 1941'de yurduna döndü; savaştan sonra 1946'da tekrar enstitünün başına geçti ve emekli oluncaya kadar görevine devam etti. Ancak bu ikinci safhada Mayıs'ta İstanbul'a geliyor ve burada sadece birkaç ay kalıyordu. 1941'de Fransa'ya döndüğünde bağımsız, prestijli bir kurum olan Collège de France'ta İslâm-Doğu sanatları tarihi profesörlüğüne tayin edilen Gabriel burada emekliye ayrıldığı 1953 yılına kadar ders verdi ve bu arada Türkiye'de iken topladığı bazı malzemeleri de işleyerek kitap haline getirdi. 1956'da da İstanbul Arkeoloji Enstitüsü'nden emekli oldu. Gabriel, 1930 ile 1956 yılları arasında İstanbul Üniversitesi'nde konferanslar vermiş, 1952'de Edebiyat Fakültesi'nde bir dizi serbest ders yapmış, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde de yine sanat tarihi okutmuştur (https://islamansiklopedisi.org.tr/gabriel-albert-louis).
- 2.Ülgen hakkında, SALT çalışmalarından ötürü, bkz.: Yücel E. (2013), « Vakıf Restoratör Mimarlarından Ali Saim Ülgen », Restorasyon, sayı 16, s. 26-34. (https://polen.itu.edu.tr/handle/11527/3276
- 3.Albert Gabriel (1883-1972) Mimar, Arkeolog, Ressam, Gezgin /Architecte, archéologue, artiste et voyageur, Yapı Kredi yay., İstanbul, 2006, 439 s.
- 4.Bkz. Alain Borie, « Bursa/Brousse », Albert Gabriel (1883-1972) Mimar, Arkeolog, Ressam, Gezgin.... op. cit., s. 137-153.
- 5.Ayrıca Bursa'ya ilişkin Ülgen yazıları hiç zikredilmiyor; bkz : Ali Saim Ülgen, "Bursa Anıtları", in: Bursa, İstanbul: Yapı Kredi Bankası Bursa Şubesi'nin Açılış Hatırası, s. 17-28.
- 6.Albert Gabriel: Une capitale turque. Brousse, Bursa, Paris: E. De Boccard, Vol. 1, Texte, Préface, p. I. (Türkçesi : Albert Gabriel, Bir Türk Başkenti Bursa, çev. Neslihan Er, Hamit Er, Aykut Kazancigil, Osmangazi Belediyesi, İstanbul, 2008). Bu giriş bölümünde, Mualla Eyüboğlu (1919-2009) ve Ülgen'den başka, Ülgen'in kontrolü altında çalışan bir kaç « genç » mimarlara da teşekkür ediyor : Bedri Kökten (1922) (Gabriel'e göre : « olağanüstü bir ressam »), Hüsrev Tayla (1925-2014), Fikret Yücel ve Nejad Çetingöz.
- 7.Bu özel arşiv, Fransa'nın kuzey doğusunda olan Bar-sur-Aube kasabasındaki Gabriel'in aile evinde yer alır. Tam kavrayamadığımız ailevi ve hukukî sebeplerden dolayı bu hazine, neredeyse, atıl kalıyor...
- 8.Bkz : 68A1, 70A1, veya 73 n°lu belge.
- 9.Şimdi Apel apartmanı olarak bilinir; aynı ismi taşıyan sanat galerisinin olduğu binadır.
- 10.Muhtemelen Fuad Köprülü aracılığıyla.
- 11.« Sinan. Hayatı ve Eseri/Sa vie, son oeuvre » başlıklı bu hayata geçirilmemiş kitap ile ilgili (1937'de Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanması gerekiyordu...) bkz. : Sadri Baykam, Prof. Dr. Albert Gabriel'e Ait Bazı Belgeler, Vakıflar Dergisi, 46 - Aralık 2016, s. 163-180. 22 06 1939 tarihli bir mektupta anlaşıldığı üzere, bu projenin çizim tarafında de Ülgen'in yanında Huseyin Ülvi Başman (GSA 1937 mezunu) ve sayın Bodin ( ?) yer alıyor. (Y. Mimar Hüseyin Ulvi Başman (Trabzon,1908-1984) askerlik nedeniyle gelmiş olduğu İzmir'de evlenerek yerleşmiş ve bir süre serbest çalışarak, Bostanlı 1820 ve 1821 sokaklardaki 58 evlik Bahçeli Evler Kooperatifi'ni projelendirmiş ve uzun yıllar burada oturmuştur. Ulvi Başman, emekli olduğu 1970'li yıllara kadar Nafia (Bayındırlık) Müdürlüğü'nde mimar olarak çalışmış, İzmir'de, çevredeki ilçelerde ve de Karşıyaka'da çok sayıda eğitim, sağlık vs. kamu yapılarının proje ve uygulamalarında doğrudan görev almıştır. (Gündüz, 2006 http://www.izmimod.org.tr/egemim/58/28-35.pdf)
- 12.Bkz. : Berlin'deki "Islamische Kunst" müzesinin müdürü olan Ernst Kühnel'e yollanmış 11 06 1938 tarihli Gabriel imzalı mektubuna.
- 13.« Notes pour Saim Bey » (24E1) : 1) Genel bir arkeoloji ve sanat tarihi eğitim programını seçmek 2) İlk çağ için öncelikle Orta Doğu'ya odaklanmak (Hindistan ve Uzak Doğu hakkında sadece genel bilgiler faydalı olur) 3) Varsa Orta Asya hakkında özel bir ders izlemek ; üstelik, (Albert von) Le Coq araştırmalarını kullanarak ve müzeler gezerek Orta Asya'ya dair kendi dokümantasyon fonunuzu oluşturmak 4)Özellikle Müslüm halklarının arkeolojisine odaklanmak lazım ; hakkındaki bütün müzeler, not alarak, gezmek gerekir.
- 14.Fransız Arkeoloji Enstitüsü o zamanlarda ancak Nisan-Mayıs ile Ekim arasında mevsimsel bir biçimde açık olup faaliyetlerde bulunur. Yani müdürü Gabriel geniş kış esnasında Fransa'da yaşıyordu. 1940'ta mesela, Gabriel ancak Mayıs başında İstanbul'a geldi (2 05 1940, Ülgen'e mektuba göre).
- 15.Yüksel Caddesi 53, Yenişehir.
- 16.Bu meslektaş olma durumu hakkında, bkz. tarihsiz 02 numaralı Ülgen'in makine mektubuna.
- 17.02 n°lu ve 30.08.1939 tarihli Gabriel mektubunda ilk defa "Aziz dostum" hitabı kullanıldı.
- 18.26.09.1946 tarihli Gabriel mektubunda « meslektaşımız Dündar »'dan bahsediliyor; 1942 tarihli olduğu tahmin edilen mektupta ilk defa « genç Dündar »'dan söz ediyor Ali Saim Ülgen; ve bu terimlerde nitelendiriyor « uzun süre sizin için çizim çizen genç arkadaş ». Bir dönem Türk Tarih Kurumu'nda "ressam" olarak görevlerde bulunan, Fransızca bilen, ellilerin başında Arkitekt dergisi tercüme yapan bu genç mimar, Ülgen ile beraber Erzurum'da çalışan Dündar Beyce'dir.
- 19.Bkz. tarihsiz 41 numaralı Gülen mektubuna (Sönmez'e verilmiş paradan bahsediliyor).
- 20.Bunun hakkında Gabriel TTOK Belleten'inde bir not yazdı (Reşit Saffet Atabinen'le yakın ilişkilerde bulunur): sayı 66, Temmuz 1947, s. 21-23.
- 21.Gabriel bu mektubun sonunda, yumuşayıp, nihayet minnettar olup öyle yazıyor : "Encore merci mon cher Saim de votre bonne collaboration. Votre bien dévoué" (Değerli iş birliğiniz için yine teşekkürler aziz dostum Saim...)
- 22.Gabriel yazıyor : « 20 seneden beri aynı tespitler boşa tekrarlıyorum" ; "ülkenizi iyi tanımama rağmen, öğütlerim hiç dikkate alınmamıştı."
- 23.1956: 5; 1957: 5; 1958: 18; 1959: 8; 1960: 6; 1961: 4; 1962: 3.
- 24.Bu konuda Sami Bayram makalesine gönderme yapabiliriz: « Prof. Dr. Albert Gabriel'e Ait Bazı Belgeler », Vakıflar Dergisi n°46, Aralık 2016, s. 163-180.
- 25.Mesela bkz. 39 n°'lu ve 11.04.1962 Gabriel mektubuna; ya da 07.12.1962 tarihli ve 2X4 nolu (son ?) Gabriel mektubu.
- 26.Ülgen şöyle yazıyor: «Üniversitedeki «temizleme » süreci hakkında mutlaka malümatınız var »
- 27.05.01.1962 tarihli ve 59 nolu mektubunda.