Kayıp Avangart: Yüksel Pazarkaya Stuttgart Somut Şiir Okulunda (1959-1972)
Efe Murad ve Emirhan Eringen
3 Temmuz 2023
Efe Murad ve Emirhan Eringen, Salt Araştırma Fonları’nın onuncu yıl programı kapsamında yayımlanan bu yazıda, 2022 yılında desteklenen görsel arşiv araştırmalarını kaleme alıyor.
Salt Araştırma Fonları vesilesiyle hazırladığımız görsel arşiv araştırmamız, Stuttgart Avangart Somut Şiir Okulu mensubu şair ve çevirmen Yüksel Pazarkaya’nın “somut şiir” (konkrete poesie) üretimine odaklandı. Bu süre zarfında, hâlen hayatlarını Köln ve Gökçeada’da sürdüren Yüksel Pazarkaya ve eşi İnci Hanım’la buluşma ve sohbet etme fırsatı da yakaladık. Araştırmamız, Stedelijk Museum, Tate Modern, ZKM Karlsruhe gibi birçok müze koleksiyonunda işleri yer almasına rağmen Türkiye güncel sanat ve edebiyat kanonunun ilgisi dışında kalan Yüksel Pazarkaya’nın arşivlerden derlenen metin, yayın ve kayıtları aracılığıyla bu kayıp dönemine ışık tutma amacındadır.
1958 yılında Sümerbank bursuyla Stuttgart Teknik Üniversitesi’ne kimya okumak üzere giden Pazarkaya, 1959-72 yıllarında, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da kurulan ilk felsefe kürsüsünde profesör olan Max Bense’nin seminer ve kolokyumlarını takip etmiş; Bense ve yeni estetik teorisi etrafında toplanan ve daha sonra içinde Reinhard Döhl, Helmut Heißenbüttel, Hiroo Kamimura gibi genç şairlerin yer alacağı, “Stuttgart Somut Şiir Okulu” olarak anılan edebiyat çevreleriyle yakın dostluklar kurmuştur. Tipografi uzmanı, şair ve futura dergisinin yayıncısı Hansjörg Mayer, şair-teorisyen Reinhard Döhl, Stuttgart Teknik’te Kimya Bölümü’nde okuyan Hiroo Kamimura gibi dönemin diğer “somut şair”leriyle beraber Pazarkaya, rot gibi önemli dergilerde şiirler yayımlamış, çeviri ve şiir projelerine katılmıştır. Dönemin sanat ortamlarında açtığı somut şiir sergileriyle bilinen Studiogalerie ve galeri olarak da kullanılan, Hansjörg Mayer’in babasına ait matbaa baş mekânlardan. Haftalık pazartesi toplantıları sonrası Drei Mohren‘a [Üç Mağribi Birahanesi] sohbete gittiklerini biliyoruz. 1972’ye kadar somut şiir pratiğiyle ilgilenen bu kolektif, daha sonra ilgisini farklı yönlere çevirir; gelişen bilgisayar teknolojileri ile şiir ve yazı ilişkisinin peşine düşer. Bense’nin üretici (generatif) estetik programı dâhilinde programlama ve algoritmanın şiirdeki rolü ile yazım ediminin formalize edilip edilemeyeceği en önemli araştırma alanlarından birkaçı: Kaostan nasıl bir düzen yaratılabilir; rastlantısallık bile bir programa dâhil olabilir mi?1
Nazizmle birlikte Almanca’nın totaliterleşen bir dile dönüşmesine karşı çıkan ve teknik disiplinlerle estetik üretimi iç içe ele alan Stuttgart Somut Şiir Okulu şairleri, dönemin önemli deneysel şiir dergileri rot ve futura ile işlerini paylaşmışlar; Hansjörg Mayer’in galerisinde ses getiren 16x4x66 sergisi dâhil olmak üzere birçok etkinlik düzenleyerek sanatçı kitapları hazırlamışlardır. Bu dönem Stuttgart Okulu’nun Türkiye’den katılan tek üyesi olan Pazarkaya, Emmett Williams, Mary Ellen Solt, Miroljub Todorović gibi öncü şair ve sanatçıların hazırladığı uluslararası somut şiir antolojilerinde işlerini yayımlamış ve Amsterdam’daki Stedelijk Museum’da Liesbeth Crommelin’in küratörlüğünde gerçekleşen Klankteksten?-Konkrete Poëzie?-Visuele Teksten? adlı sergiye katılmıştır.
Roland Barthes’ın deyişiyle “kelime” ansiklopediktir, aynı anda nisbi söylemde kendi kabul skalasını belirler ve ona göre imleri seçer. Bu da varoluşsal bir jeolojidir.2 Semantizasyon, yani “imin anlamla şarj edilmesi” kaçınılmazdır; toplumsal bağlam gerçekleşti mi her kullanım kendi imine dönüşür.3 Max Bense’nin ve bir dönem onun asistanlığını yapan şair Reinhard Döhl’ün yazdığı şiir teorisi yazıları, “somut şiir”in ilkelerini belirler: Şiiri dize gibi lineer okuma, biçim ve anlam örgülerinden uzak—semantik (anlamsal) değil—semiyotik (imbilimsel) olarak ele alınmalıdır. Şiirin malzemesi, harfin tipografisi ve şiiri kurma süreci şiire dâhildir. Şair, şiir “üretme” (generate) sürecinde sesi, imsel çağrışımı ve yüzeyi unutmamalıdır.4
Somut şiir derken burada birkaç Almanca anahtar kelimeden bahsetmek durumundayız: Text (metin), Bild (görüntü/imaj) ve Innovation (yenilik). Almanca Bild kelimesinin resim, görüntü, fotoğraf, imaj vs. gibi anlamları var. Bild, resimden imgeye geniş kapsamlı bir kavram. Göstergebilimde ikon da bu kapsama girer. Innovation ise bilinen kalıpların kırılmasıyla ortaya çıkan yeni, bilinmedik, şaşırtıcı deyiştir. Kalıp söz ve resimlerin bir estetik iletisi yoktur. Klişe söz, “algılayan” özneyi zihinsel olarak tetiklemez.
Somut şiir ne sadece semantik (yani anlamla ilgilidir) ne de estetik: Çağrışımlar, bağıntılar (Konnexe) ve algıda birliktelik bu şiirin önceliklerindendir. Somut şiirde harfi satıra değil, semiyotik bir dokuyla yüzeye yayan bir kompozisyon fikri vardır. İmler, algıya ve kavrayışa, bir imdokuya, yani imgeler örgüsüne tabidir. Malzeme zenginliği, serbestliği ve tipografiden yararlanma gibi pratikler öne çıkar. Somut şiir, genellikle okurken görmediğimiz kelimeleri görünür kılma çabasıdır: Somut şiir bir anlama gelmez, o anlamın “ta kendisi”dir. Eugen Gomringer’in meşhur “takımyıldızları”nda şiir, bir şey hakkında değildir, gerçekliğin kendisidir: Semantiğin fonetikle iç içeliğidir.5 Dize çizgiselliğinin semantik kısıtlılığını reddeden ve şiiri yüzeye yayarak ibare, kelime, harf ve sesi semiyotik çağrışımlara açan bu yeni metin estetiğine 1955’te Gomringer ve Haroldo de Campos tarafından “somut şiir” adı verilmiştir.6
Pazarkaya’nın tabiriyle somut şiirin iki kolu vardır: Görsel ve işitsel şiir (visuelle poesie ve lautpoesie). Pazarkaya, 1965-66 yıllarında kendi deyişiyle “görsel”e yaslanan ilk somut şiirlerini üretir. Ayrıca 1969 yılında görsel şiiri Türkçe’de ilk defa “görmük şiir” adı altında tanıttığı bir şiir manifestosu da yayımlar ve bu metin Umut Dolayları kitabının önsözü olur. Bu hayli siyasal ve deneysel kitapta Adnan Menderes’in “ağalık taslayan” halası ve Süleyman Demirel hakkındaki gazete kupürlerinden oluşturulmuş ilginç permütatif metinler var. Kendisini Marksist-Kemalist olarak tanımlayan Pazarkaya, Marx’ın orijinal metinleriyle ilk defa Almanya’da tanışır. Solcu faaliyetleri nedeniyle 1972’de dönemin muhtıra hükümeti Kültür Bakanı Talât S. Halman’ın imzasıyla vatandaşlıktan çıkarılır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’sında solculuk 1968’e kadar hâlâ bir tabu. Nasyonal sosyalizm yenilmesine rağmen, aynı düşünce yapısının artçıl etkileri toplumda hissedilir ve alttan alta muktedirdir. Yürürlükte olan Nazizm Almancası, dilin siyasi propaganda elinde kirlenmesinin ürünüdür… Somut şiir, beyaz bir sayfa ve yeni bir dil arayışı; pirüpak harf, kelime ve imajlarla. Orhan Veli’deki “dili sıfırlama” fikri, Pazarkaya’yı, sentaktik ve semantik kir ve yükten arındırarak kökene inecek yeni bir dil arayışına sürükler.7
Somut şiirde dilbilgisel dizimi bozmaya uğraşmak, “düşündürmek için düşündüren” bir şiir yaratmak elzem. Entelektüel bir zevk bu, her zaman kolay algılanabilir değil ama doğrudan. Dillerarası ilişki, çokkültürlülük ve çokdillilik yadsınamaz ögeleri. Asla piyasaya ya da sermayeye tabi değil; şiir siyasi erkin oyuncağı olmamalı ve ticari kaygı gütmemelidir (Gomringer’in Rosenthal porselen fabrikasında çalışması sık sık eleştirilmiştir). Pazarkaya, önce elle somut şiirlerinin kompozisyonlarını çıkarıyor; daha sonra Monica marka daktilosuyla temize çekiyor, en az yedi-sekiz müsvedde hazırlayarak. Ama müsveddeleri tutmuyor.
Şimdi Pazarkaya’nın 60’lar ve 70’lerden üç somut şiirine değineceğim. İlki Kuşu Kurtarmak adlı şiir; 1968’de Stuttgart ve Stockholm’de yayımlanıyor. Bu şiirde Pazarkaya, “kuş/uç” sözcüğünü adım adım Türk Ceza Kanunu’nun 141. ve 142. maddelerinden kurtarıyor: Halka ve devrimci güçlere baskı uygulayan bu iki maddeden! Bu maddelere göre, sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümü tesis etmeye ya da sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde iktisadi ve sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmeye matuf cemiyetlere ve millî duyguları yok etmek veya zayıflatmak için her ne surette olursa olsun propaganda yapan kişilere bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Ayrıca “Solcuların nefeslerini bile dinliyoruz” diyen Süleyman Demirel’in İçişleri Bakanı Faruk Sükan’a bir eleştiri de var.
İkinci şiir, şah taç / halk aç, İran devriminden on bir sene önce üretilmiş. Bugünlerde yine İran var ve halk aç, şaha çat: Tüm çıkmazlarıyla Pehlevi dönemi eleştirisidir bu. Siyasi bir boyutu ve şiirin halkla, emekçiyle iletişim kurma işlevi var. Soyutlama değeri şiirin siyasi bir şiara dönüşüşüdür; toplumsal hareketlerin bir izdüşümü. Üçüncü şiir, Klaus Peter Dencker’in antikiteden günümüze şiirde görselleştirmelere yer verdiği önemli antolojisi Text-Bilder‘de [Metin-Resimler] 1972’de yayımlanan, “zıpkın” olarak tasarlanmış Gerilla şiiri… Çağrıştırdığı temalar: Fikirlerin başkaldırması, dağa çıkması, ezilenlerin savaşı… O günlerde Rolf Hochhut’un Guerillas adlı oyununun dünya galası yapılmıştı Stuttgart Devlet Tiyatrosu’nda ve Pazarkaya, Muhsin Ertuğrul ile birlikte bu oyunu izlemiş.
Pazarkaya’nın somut şiirleri aynı zamanda hem kavramsal sanattan hem de toplumsal bir yaklaşımdan beslenir. Kullanılan simgelerle sadeleştirilen dilin işlevi, toplumun çeşitli tabakaları arasındaki iletişimi güçlendirmektir. Hansjörg Mayer’in düzenlediği ve dört ayrı daldan (mimari, felsefe, şiir, sanat) dört sanatçının katıldığı 16x4x66 (1966) adlı sergide tek “Alman olmayan” sanatçı Pazarkaya’dır. Eşeğini boyayıp et pazarında satmaya çalışan “Şark kurnazı” Kayserili bir tüccarın hikâyesinden yola çıkarak bu sergi için Almanca dört somut şiir üretmiştir: Yalanın doğruluğunu nasıl ölçebiliriz? Pazarkaya’nın önemli bir özelliği de, “göçmen şair” olmaktan ziyade iki dilde düşünen ve iki dilde yazan bir şair olmasıdır. Pazarkaya bu yaklaşımının temellerini somut şiir yazdığı yıllarda atmış, adı geçen sergide yer alan Eşekesel şiirinde iki dili bir araya getirmiştir. İlerleyen yıllarda da Türkçe’nin çeşitli şairlerini Almanca’ya çevirerek iki dil, kültür ve ülke arasında köprü görevi görmeye başlar.
Bu çalışmadan çıkan ilginç bir edebi bağ: Behçet Necatigil, Zebra‘daki birçok şiirini 1972 yazında üç aylık Stuttgart ziyareti sırasında yazar ve Pazarkaya ile birlikte onlarca şiirini geceli gündüzlü çalışarak Almanca’ya kazandırır. Yurda dönmeden daktiloda temize çektikleri çevirileri beş yüz adet bastırırlar (Necatigil kitabın arkasında basılı kimlik kartını dolmakalemle imzalamıştır ve kitabı edinenler bu gerçeği bilmezler). Bu seyahatinde Necatigil, somut şiiri yakından inceleme fırsatı bulmuştur; hemen bu seyahatten önce yazmaya başladığı Kareler Aklar‘ın ilk bölümü Kareler‘de yer alan otuz bir şiir bu seyahatin ürünüdür bir anlamda. Somut şiir demek, Necatigil için çoğaltılabilirlik, çokgenlik, çokaçılılık, çokanlamlılık ve metnin çeşitlenebilirliği demek. Sağdan sola, yukarıdan aşağıya, çaprazlama giden metin âdeta bir bulmaca gibi farklı okuma alanları açar.
Felsefeci Bense’nin oğlu Georg’un Hansjörg Mayer ve yapımcı Rainer Wössner ile kurduğu Filmarbeitsteam (FAT), dönemin somut şiir deneylerini bir adım öteye taşır. Film, hareket eden imler, arka arkaya sıralanan imgeler/sinyaller silsilesidir. Bir hikâye anlatmak için değildir film; görsel tecrübeyi sine-şiirleştirmek ve kelimesiz metinlere dönüştürmek, yani enstalasyona büründürmek için var olur. 1963 yılında avangart film topluluğu Filmarbeitsteam‘ın kurucularından Georg Bense ve Hansjörg Mayer’in yönettiği Der Schritt nach vorne [İleri Doğru Adım] (1962-63) adlı kısa filmde oynayan Pazarkaya’nın bu işi ise bilinmemektedir; somut şiir akımına yaptığı diğer değerli katkılar gibi tozlu makaralarda ya da sayfalarda keşfedilmeyi beklemektedir. İmge ve kelimenin bütünleşmesinden çıkan anlam, alışılagelmiş ya da ticari/reklama öykünen anlamlardan farklı; serbestleştirici bir etkisi var: Film sahnesi ve oyuncu “yerleştirmede” birdir.8 Oyuncu filmin imajına dönüşür ve metin görselle somutlanır: Hasta! Hasta Hasta! / Yüreğine yaslandım / Dünyaya bir dokunuş / Çok mu geç? / Karanlık-ışık / Buraya bu şekilde geldim / Ciğerlerinin nefes almasıyla burada nefes alamazsın / Ama insan nefes almalıdır / Neden dünyadan kendini kurtarmalı? / Dünyayla ebedî bağın hiç kesilmediyse / Neden dünyadan kendini kurtarmalı?
Yüksel Pazarkaya’yla tanışmak ve onun edebiyat evrenini araştırmak bize güçlü bir ilham kaynağı oldu. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’ye somut şiir akımını daha iyi tanıtmak amacıyla, Pazarkaya’nın işleri ekseninde uluslararası somut şiir akımlarını ele alan bir sergi düzenlemeyi planlıyoruz.
- - -
Efe Murad (İstanbul, 1987), Princeton University’de felsefe ve siyaset bilimi okudu; Harvard University’den Osmanlı tarihi alanında yüksek lisans ve doktora dereceleri aldı. Türkçe ve İngilizce yayımlanmış yedi şiir, bir roman, iki düzyazı, dört ortak kitabı; Ezra Pound’un Kantolar‘ının (YKY, 2020) da aralarında bulunduğu on çeviri kitabı vardır. 2015-2016 yıllarında Kadıköy’de flanörlük ve şiir kültürü üzerine gözlemlerini içeren İngilizce düzyazı kitabı The Pleasures of Empty Lots, Bored Wolves Press tarafından 2021’de yayımlandı. Fizikçi Dr. Sina Zeyntinoğlu’yla yayıma hazırladığı kuantum fiziği ve İslam felsefesini meczeden Simetrinin Kırılması/Breaking of Symmetry adlı şiir kitabı çift dilli olarak Avrupa Birliği’nin Ortak Kültürel Miras Bursu’yla basıldı. Daha önce Harvard University ve Wellesley College’da tarih ve dil dersleri veren Efe Murad, New York University Orta Doğu ve İslam Çalışmaları Bölümü’nde ders vermektedir.
Emirhan Eringen (İstanbul, 1988), Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nde okudu. Freie Universität Berlin’de Görsel Medya Antropolojisi dalında yüksek lisans yaptı. Almanya ve İsviçre’de uluslararası şirketlerde çalıştı. Eugen Gomringer’in somut şiirlerini Türkçe’ye çevirdi. Kurt Schwitters, Helmut Heißenbüttel ve diğer şairlerden çevirileri çeşitli dergilerde yayımlandı. “.eringen” mahlasıyla yayımladığı DÜZEN (2013) ve GÖK/DELEN (2019) adlı iki şiir kitabı var. Berlin’de yaşıyor.
Salt Araştırma Fonları vesilesiyle hazırladığımız görsel arşiv araştırmamız, Stuttgart Avangart Somut Şiir Okulu mensubu şair ve çevirmen Yüksel Pazarkaya’nın “somut şiir” (konkrete poesie) üretimine odaklandı. Bu süre zarfında, hâlen hayatlarını Köln ve Gökçeada’da sürdüren Yüksel Pazarkaya ve eşi İnci Hanım’la buluşma ve sohbet etme fırsatı da yakaladık. Araştırmamız, Stedelijk Museum, Tate Modern, ZKM Karlsruhe gibi birçok müze koleksiyonunda işleri yer almasına rağmen Türkiye güncel sanat ve edebiyat kanonunun ilgisi dışında kalan Yüksel Pazarkaya’nın arşivlerden derlenen metin, yayın ve kayıtları aracılığıyla bu kayıp dönemine ışık tutma amacındadır.
1958 yılında Sümerbank bursuyla Stuttgart Teknik Üniversitesi’ne kimya okumak üzere giden Pazarkaya, 1959-72 yıllarında, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da kurulan ilk felsefe kürsüsünde profesör olan Max Bense’nin seminer ve kolokyumlarını takip etmiş; Bense ve yeni estetik teorisi etrafında toplanan ve daha sonra içinde Reinhard Döhl, Helmut Heißenbüttel, Hiroo Kamimura gibi genç şairlerin yer alacağı, “Stuttgart Somut Şiir Okulu” olarak anılan edebiyat çevreleriyle yakın dostluklar kurmuştur. Tipografi uzmanı, şair ve futura dergisinin yayıncısı Hansjörg Mayer, şair-teorisyen Reinhard Döhl, Stuttgart Teknik’te Kimya Bölümü’nde okuyan Hiroo Kamimura gibi dönemin diğer “somut şair”leriyle beraber Pazarkaya, rot gibi önemli dergilerde şiirler yayımlamış, çeviri ve şiir projelerine katılmıştır. Dönemin sanat ortamlarında açtığı somut şiir sergileriyle bilinen Studiogalerie ve galeri olarak da kullanılan, Hansjörg Mayer’in babasına ait matbaa baş mekânlardan. Haftalık pazartesi toplantıları sonrası Drei Mohren‘a [Üç Mağribi Birahanesi] sohbete gittiklerini biliyoruz. 1972’ye kadar somut şiir pratiğiyle ilgilenen bu kolektif, daha sonra ilgisini farklı yönlere çevirir; gelişen bilgisayar teknolojileri ile şiir ve yazı ilişkisinin peşine düşer. Bense’nin üretici (generatif) estetik programı dâhilinde programlama ve algoritmanın şiirdeki rolü ile yazım ediminin formalize edilip edilemeyeceği en önemli araştırma alanlarından birkaçı: Kaostan nasıl bir düzen yaratılabilir; rastlantısallık bile bir programa dâhil olabilir mi?1
Nazizmle birlikte Almanca’nın totaliterleşen bir dile dönüşmesine karşı çıkan ve teknik disiplinlerle estetik üretimi iç içe ele alan Stuttgart Somut Şiir Okulu şairleri, dönemin önemli deneysel şiir dergileri rot ve futura ile işlerini paylaşmışlar; Hansjörg Mayer’in galerisinde ses getiren 16x4x66 sergisi dâhil olmak üzere birçok etkinlik düzenleyerek sanatçı kitapları hazırlamışlardır. Bu dönem Stuttgart Okulu’nun Türkiye’den katılan tek üyesi olan Pazarkaya, Emmett Williams, Mary Ellen Solt, Miroljub Todorović gibi öncü şair ve sanatçıların hazırladığı uluslararası somut şiir antolojilerinde işlerini yayımlamış ve Amsterdam’daki Stedelijk Museum’da Liesbeth Crommelin’in küratörlüğünde gerçekleşen Klankteksten?-Konkrete Poëzie?-Visuele Teksten? adlı sergiye katılmıştır.
Roland Barthes’ın deyişiyle “kelime” ansiklopediktir, aynı anda nisbi söylemde kendi kabul skalasını belirler ve ona göre imleri seçer. Bu da varoluşsal bir jeolojidir.2 Semantizasyon, yani “imin anlamla şarj edilmesi” kaçınılmazdır; toplumsal bağlam gerçekleşti mi her kullanım kendi imine dönüşür.3 Max Bense’nin ve bir dönem onun asistanlığını yapan şair Reinhard Döhl’ün yazdığı şiir teorisi yazıları, “somut şiir”in ilkelerini belirler: Şiiri dize gibi lineer okuma, biçim ve anlam örgülerinden uzak—semantik (anlamsal) değil—semiyotik (imbilimsel) olarak ele alınmalıdır. Şiirin malzemesi, harfin tipografisi ve şiiri kurma süreci şiire dâhildir. Şair, şiir “üretme” (generate) sürecinde sesi, imsel çağrışımı ve yüzeyi unutmamalıdır.4
Somut şiir derken burada birkaç Almanca anahtar kelimeden bahsetmek durumundayız: Text (metin), Bild (görüntü/imaj) ve Innovation (yenilik). Almanca Bild kelimesinin resim, görüntü, fotoğraf, imaj vs. gibi anlamları var. Bild, resimden imgeye geniş kapsamlı bir kavram. Göstergebilimde ikon da bu kapsama girer. Innovation ise bilinen kalıpların kırılmasıyla ortaya çıkan yeni, bilinmedik, şaşırtıcı deyiştir. Kalıp söz ve resimlerin bir estetik iletisi yoktur. Klişe söz, “algılayan” özneyi zihinsel olarak tetiklemez.
Somut şiir ne sadece semantik (yani anlamla ilgilidir) ne de estetik: Çağrışımlar, bağıntılar (Konnexe) ve algıda birliktelik bu şiirin önceliklerindendir. Somut şiirde harfi satıra değil, semiyotik bir dokuyla yüzeye yayan bir kompozisyon fikri vardır. İmler, algıya ve kavrayışa, bir imdokuya, yani imgeler örgüsüne tabidir. Malzeme zenginliği, serbestliği ve tipografiden yararlanma gibi pratikler öne çıkar. Somut şiir, genellikle okurken görmediğimiz kelimeleri görünür kılma çabasıdır: Somut şiir bir anlama gelmez, o anlamın “ta kendisi”dir. Eugen Gomringer’in meşhur “takımyıldızları”nda şiir, bir şey hakkında değildir, gerçekliğin kendisidir: Semantiğin fonetikle iç içeliğidir.5 Dize çizgiselliğinin semantik kısıtlılığını reddeden ve şiiri yüzeye yayarak ibare, kelime, harf ve sesi semiyotik çağrışımlara açan bu yeni metin estetiğine 1955’te Gomringer ve Haroldo de Campos tarafından “somut şiir” adı verilmiştir.6
Pazarkaya’nın tabiriyle somut şiirin iki kolu vardır: Görsel ve işitsel şiir (visuelle poesie ve lautpoesie). Pazarkaya, 1965-66 yıllarında kendi deyişiyle “görsel”e yaslanan ilk somut şiirlerini üretir. Ayrıca 1969 yılında görsel şiiri Türkçe’de ilk defa “görmük şiir” adı altında tanıttığı bir şiir manifestosu da yayımlar ve bu metin Umut Dolayları kitabının önsözü olur. Bu hayli siyasal ve deneysel kitapta Adnan Menderes’in “ağalık taslayan” halası ve Süleyman Demirel hakkındaki gazete kupürlerinden oluşturulmuş ilginç permütatif metinler var. Kendisini Marksist-Kemalist olarak tanımlayan Pazarkaya, Marx’ın orijinal metinleriyle ilk defa Almanya’da tanışır. Solcu faaliyetleri nedeniyle 1972’de dönemin muhtıra hükümeti Kültür Bakanı Talât S. Halman’ın imzasıyla vatandaşlıktan çıkarılır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’sında solculuk 1968’e kadar hâlâ bir tabu. Nasyonal sosyalizm yenilmesine rağmen, aynı düşünce yapısının artçıl etkileri toplumda hissedilir ve alttan alta muktedirdir. Yürürlükte olan Nazizm Almancası, dilin siyasi propaganda elinde kirlenmesinin ürünüdür… Somut şiir, beyaz bir sayfa ve yeni bir dil arayışı; pirüpak harf, kelime ve imajlarla. Orhan Veli’deki “dili sıfırlama” fikri, Pazarkaya’yı, sentaktik ve semantik kir ve yükten arındırarak kökene inecek yeni bir dil arayışına sürükler.7
Somut şiirde dilbilgisel dizimi bozmaya uğraşmak, “düşündürmek için düşündüren” bir şiir yaratmak elzem. Entelektüel bir zevk bu, her zaman kolay algılanabilir değil ama doğrudan. Dillerarası ilişki, çokkültürlülük ve çokdillilik yadsınamaz ögeleri. Asla piyasaya ya da sermayeye tabi değil; şiir siyasi erkin oyuncağı olmamalı ve ticari kaygı gütmemelidir (Gomringer’in Rosenthal porselen fabrikasında çalışması sık sık eleştirilmiştir). Pazarkaya, önce elle somut şiirlerinin kompozisyonlarını çıkarıyor; daha sonra Monica marka daktilosuyla temize çekiyor, en az yedi-sekiz müsvedde hazırlayarak. Ama müsveddeleri tutmuyor.
Şimdi Pazarkaya’nın 60’lar ve 70’lerden üç somut şiirine değineceğim. İlki Kuşu Kurtarmak adlı şiir; 1968’de Stuttgart ve Stockholm’de yayımlanıyor. Bu şiirde Pazarkaya, “kuş/uç” sözcüğünü adım adım Türk Ceza Kanunu’nun 141. ve 142. maddelerinden kurtarıyor: Halka ve devrimci güçlere baskı uygulayan bu iki maddeden! Bu maddelere göre, sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümü tesis etmeye ya da sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde iktisadi ve sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmeye matuf cemiyetlere ve millî duyguları yok etmek veya zayıflatmak için her ne surette olursa olsun propaganda yapan kişilere bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Ayrıca “Solcuların nefeslerini bile dinliyoruz” diyen Süleyman Demirel’in İçişleri Bakanı Faruk Sükan’a bir eleştiri de var.
İkinci şiir, şah taç / halk aç, İran devriminden on bir sene önce üretilmiş. Bugünlerde yine İran var ve halk aç, şaha çat: Tüm çıkmazlarıyla Pehlevi dönemi eleştirisidir bu. Siyasi bir boyutu ve şiirin halkla, emekçiyle iletişim kurma işlevi var. Soyutlama değeri şiirin siyasi bir şiara dönüşüşüdür; toplumsal hareketlerin bir izdüşümü. Üçüncü şiir, Klaus Peter Dencker’in antikiteden günümüze şiirde görselleştirmelere yer verdiği önemli antolojisi Text-Bilder‘de [Metin-Resimler] 1972’de yayımlanan, “zıpkın” olarak tasarlanmış Gerilla şiiri… Çağrıştırdığı temalar: Fikirlerin başkaldırması, dağa çıkması, ezilenlerin savaşı… O günlerde Rolf Hochhut’un Guerillas adlı oyununun dünya galası yapılmıştı Stuttgart Devlet Tiyatrosu’nda ve Pazarkaya, Muhsin Ertuğrul ile birlikte bu oyunu izlemiş.
Pazarkaya’nın somut şiirleri aynı zamanda hem kavramsal sanattan hem de toplumsal bir yaklaşımdan beslenir. Kullanılan simgelerle sadeleştirilen dilin işlevi, toplumun çeşitli tabakaları arasındaki iletişimi güçlendirmektir. Hansjörg Mayer’in düzenlediği ve dört ayrı daldan (mimari, felsefe, şiir, sanat) dört sanatçının katıldığı 16x4x66 (1966) adlı sergide tek “Alman olmayan” sanatçı Pazarkaya’dır. Eşeğini boyayıp et pazarında satmaya çalışan “Şark kurnazı” Kayserili bir tüccarın hikâyesinden yola çıkarak bu sergi için Almanca dört somut şiir üretmiştir: Yalanın doğruluğunu nasıl ölçebiliriz? Pazarkaya’nın önemli bir özelliği de, “göçmen şair” olmaktan ziyade iki dilde düşünen ve iki dilde yazan bir şair olmasıdır. Pazarkaya bu yaklaşımının temellerini somut şiir yazdığı yıllarda atmış, adı geçen sergide yer alan Eşekesel şiirinde iki dili bir araya getirmiştir. İlerleyen yıllarda da Türkçe’nin çeşitli şairlerini Almanca’ya çevirerek iki dil, kültür ve ülke arasında köprü görevi görmeye başlar.
Bu çalışmadan çıkan ilginç bir edebi bağ: Behçet Necatigil, Zebra‘daki birçok şiirini 1972 yazında üç aylık Stuttgart ziyareti sırasında yazar ve Pazarkaya ile birlikte onlarca şiirini geceli gündüzlü çalışarak Almanca’ya kazandırır. Yurda dönmeden daktiloda temize çektikleri çevirileri beş yüz adet bastırırlar (Necatigil kitabın arkasında basılı kimlik kartını dolmakalemle imzalamıştır ve kitabı edinenler bu gerçeği bilmezler). Bu seyahatinde Necatigil, somut şiiri yakından inceleme fırsatı bulmuştur; hemen bu seyahatten önce yazmaya başladığı Kareler Aklar‘ın ilk bölümü Kareler‘de yer alan otuz bir şiir bu seyahatin ürünüdür bir anlamda. Somut şiir demek, Necatigil için çoğaltılabilirlik, çokgenlik, çokaçılılık, çokanlamlılık ve metnin çeşitlenebilirliği demek. Sağdan sola, yukarıdan aşağıya, çaprazlama giden metin âdeta bir bulmaca gibi farklı okuma alanları açar.
Felsefeci Bense’nin oğlu Georg’un Hansjörg Mayer ve yapımcı Rainer Wössner ile kurduğu Filmarbeitsteam (FAT), dönemin somut şiir deneylerini bir adım öteye taşır. Film, hareket eden imler, arka arkaya sıralanan imgeler/sinyaller silsilesidir. Bir hikâye anlatmak için değildir film; görsel tecrübeyi sine-şiirleştirmek ve kelimesiz metinlere dönüştürmek, yani enstalasyona büründürmek için var olur. 1963 yılında avangart film topluluğu Filmarbeitsteam‘ın kurucularından Georg Bense ve Hansjörg Mayer’in yönettiği Der Schritt nach vorne [İleri Doğru Adım] (1962-63) adlı kısa filmde oynayan Pazarkaya’nın bu işi ise bilinmemektedir; somut şiir akımına yaptığı diğer değerli katkılar gibi tozlu makaralarda ya da sayfalarda keşfedilmeyi beklemektedir. İmge ve kelimenin bütünleşmesinden çıkan anlam, alışılagelmiş ya da ticari/reklama öykünen anlamlardan farklı; serbestleştirici bir etkisi var: Film sahnesi ve oyuncu “yerleştirmede” birdir.8 Oyuncu filmin imajına dönüşür ve metin görselle somutlanır: Hasta! Hasta Hasta! / Yüreğine yaslandım / Dünyaya bir dokunuş / Çok mu geç? / Karanlık-ışık / Buraya bu şekilde geldim / Ciğerlerinin nefes almasıyla burada nefes alamazsın / Ama insan nefes almalıdır / Neden dünyadan kendini kurtarmalı? / Dünyayla ebedî bağın hiç kesilmediyse / Neden dünyadan kendini kurtarmalı?
Yüksel Pazarkaya’yla tanışmak ve onun edebiyat evrenini araştırmak bize güçlü bir ilham kaynağı oldu. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’ye somut şiir akımını daha iyi tanıtmak amacıyla, Pazarkaya’nın işleri ekseninde uluslararası somut şiir akımlarını ele alan bir sergi düzenlemeyi planlıyoruz.
Efe Murad (İstanbul, 1987), Princeton University’de felsefe ve siyaset bilimi okudu; Harvard University’den Osmanlı tarihi alanında yüksek lisans ve doktora dereceleri aldı. Türkçe ve İngilizce yayımlanmış yedi şiir, bir roman, iki düzyazı, dört ortak kitabı; Ezra Pound’un Kantolar‘ının (YKY, 2020) da aralarında bulunduğu on çeviri kitabı vardır. 2015-2016 yıllarında Kadıköy’de flanörlük ve şiir kültürü üzerine gözlemlerini içeren İngilizce düzyazı kitabı The Pleasures of Empty Lots, Bored Wolves Press tarafından 2021’de yayımlandı. Fizikçi Dr. Sina Zeyntinoğlu’yla yayıma hazırladığı kuantum fiziği ve İslam felsefesini meczeden Simetrinin Kırılması/Breaking of Symmetry adlı şiir kitabı çift dilli olarak Avrupa Birliği’nin Ortak Kültürel Miras Bursu’yla basıldı. Daha önce Harvard University ve Wellesley College’da tarih ve dil dersleri veren Efe Murad, New York University Orta Doğu ve İslam Çalışmaları Bölümü’nde ders vermektedir.
Emirhan Eringen (İstanbul, 1988), Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nde okudu. Freie Universität Berlin’de Görsel Medya Antropolojisi dalında yüksek lisans yaptı. Almanya ve İsviçre’de uluslararası şirketlerde çalıştı. Eugen Gomringer’in somut şiirlerini Türkçe’ye çevirdi. Kurt Schwitters, Helmut Heißenbüttel ve diğer şairlerden çevirileri çeşitli dergilerde yayımlandı. “.eringen” mahlasıyla yayımladığı DÜZEN (2013) ve GÖK/DELEN (2019) adlı iki şiir kitabı var. Berlin’de yaşıyor.
- 1.Bkz. Max Bense, "The projects of generative aesthetics", Cybernetics, art, and ideas içinde, haz. Jasia Reichardt (New York: New York Graphic Society, 1971), ss. 57-60; Christoph Klütsch, "Information Aesthetics and the Stuttgart School", Mainframe Experimentalism: Early Computing and the Foundations of the Digital Arts, haz. Hannah B. Higgins ve Douglas Kahn (Berkeley: University of California Press, 2012), ss. 65-89.
- 2.Roland Barthes, Writing Degree Zero & Elements of Semiology, çev. Annette Lavers ve Colin Smith (Londra: Jonathan Cape, 1967), s. 40.
- 3.Rosemarie Waldrop, "A Basis of Concrete Poetry", Dissonance (if you are interested) içinde (Tuscaloosa: The University of Alabama Press, 2005), ss. 47-51.
- 4.Barthes, Writing Degree Zero & Elements of Semiology, s. 107.
- 5.Max Bense, "Visuelle Texte", Aesthetica: Einführung in die neue Aesthetik içinde (Baden-Baden: Agis, 1965), ss. 300-302.
- 6.Şiiri semiyotik çağrışımlara açan bu yeni şiirin "somut şiir" olarak adlandırılması, Noigandres grubundan Haroldo de Campos'un (1929-2003) Gomringer'le 1955 yılında Ulm Üniversitesi kafeteryasındaki görüşmelerine dayanıyor (bkz. Raquel Abi-Sâmara, "Constellations and Ideograms: Eugen Gomringer's Multilingual Concrete Poetry", The Translation and Transmission of Concrete Poetry içinde, haz. John Corbett and Ting Huang, London: Routledge, 2019, ss. 127-149; özellikle ss. 127-135). Somut kelimesinde karar kılana kadar de Campos bu şiire Pound'un Çince'nin görselliğini öne çıkarmak için kullandığı "ideogram"ı ad olarak verirken, Gomringer kelime, harf ve ses arasındaki yapı çağrışımlarını 1953'te yayımlanan ilk kitabına da adını verecek Konstellationen (Takımyıldızları) ibaresiyle karşılar (Eugen Gomringer, Konstellationen, Berne: Spiral Press, 1953). Fahlström ise Fütürist Manifesto'dan da etkilenerek 1953 yılında kaleme aldığı Hätila ragulpr på fåtskliaben (Somut Şiir İçin Bir Manifesto) adlı bildirisinde çoktan bu isimlendirmeyi yapmıştır bile: "Şiir tahlil edilebildiği kadar bir yapı olarak da kurulabilir. Yalnızca 'fikir içeriği' (idea content) ifadesini vurgulamakla kalmaz... şiirin tecrübe edilememesinin ya da 'somut maddeselliği' dilinin temel dayanağı olarak almamasının hiçbir sebebi yok" (Bildirinin İngilizce çevirisi için: Teddy Hultberg, Öyvind Fahlström on the Air—Manipulating the World, Stockholm: Sveriges Radios Förlag, 1999, ss. 109-121; özellikle s. 110. Ayrıca Chris McCabe, "Metaphor and Material in Concrete Poetry", The Translation and Transmission of Concrete Poetry içinde, ss. 203-204).
- 7.Yüksel Pazarkaya, "Bu Kitap Üzerine", Somut Şiir içinde, ikinci baskı (Adana: Dünyadan Çıkış Yayınları, 2017), ss. 59-67.
- 8.Yüksel Pazarkaya, "Filminstallationen", Muster möglicher Filmwelten içinde (Köln: Walther König, 2014), ss. 269-271.